GÜNCEL:
22/03/2009 |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Dış Ticaret Müsteşarlığından: İTHALATTA HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİNE İLİŞKİN
TEBLİĞ
(TEBLİĞ NO: 2009/08) BİRİNCİ KISIM Genel Bilgi ve İşlemler Başvuru ve soruşturma MADDE 1– (1) 4412 sayılı
Kanunla değişik 3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında
Kanun, 20/10/1999 tarihli ve 99/13482 sayılı İthalatta
Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Karar ve 30/10/1999 tarih ve 23861 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında
Yönetmelik (Yönetmelik) hükümleri çerçevesinde yerli üretim dalı tarafından
yapılan başvuru üzerine Hindistan menşeli “polietilen tereftalat (PET) filmler”in ithalatına ilişkin olarak 06/02/2008 tarihli ve
26779 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İthalatta Haksız
Rekabetin Önlenmesine İlişkin 2008/8 sayılı Tebliğ ile başlatılan sübvansiyon
soruşturması Dış Ticaret Müsteşarlığı (Müsteşarlık) İthalat Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülerek tamamlanmıştır. (2) Bahse konu soruşturma
kapsamında 27/08/2008 tarihli ve 26980 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin 2008/30
sayılı Tebliğ ile Hindistan menşeli soruşturma konusu madde ithalatında
geçici önlem yürürlüğe konulmuştur. Kapsam MADDE
2 – (1) Bu Tebliğ, 4412 sayılı Kanunla değişik 3577
sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun (Kanun), 20/10/1999 tarihli ve 99/13482 sayılı İthalatta
Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Karar (Karar) ve 30/10/1999 tarihli ve
23861 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi
Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) hükümleri çerçevesinde yürütülen sübvansiyon
soruşturmasının sonuçlarını içermektedir.
Bilgilerin toplanması,
değerlendirilmesi ve ilgili tarafların bilgilendirilmesi MADDE 3 – (1) Soruşturma
açılmasını müteakip, söz konusu maddenin Hindistan’da yerleşik, Müsteşarlık
tarafından ticaret unvanları ve adresleri bilinen üretici/ihracatçılarına ve
ayrıca anılan ülkede yerleşik diğer üretici/ihracatçılar ile Hindistan
yetkili makamlarına iletilebilmesini sağlamak amacıyla Hindistan’ın Ankara
Büyükelçiliğine soru formları, şikayetin gizli
olmayan metni ve soruşturma açılış Tebliği gönderilmiştir. (2) Taraflara soru formunu
yanıtlamaları için posta süresi dahil 37 gün
süre tanınmış olup, tarafların süre uzatımı yönündeki makul talepleri
karşılanmıştır. (3) Yerli üretim dalı, soruşturmanın
başlangıcından itibaren Müsteşarlığımız ile işbirliği içinde olmuş ve gerektiğinde
talep edilen ilave bilgileri temin etmiştir. (4) Öte yandan, soruşturmaya konu
maddeleri 2007 yılında ithal ettiği Müsteşarlıkça tespit edilen ithalatçı
firmalara da soru formları gönderilmiş, bu firmaların 18 tanesinden yanıt
alınmıştır. (5) “Üretici –ihracatçı soru formuna”
yanıt veren ve soruşturma süresince işbirliğinde bulunan üretici –ihracatçı
firmalar ise Ester Industries Ltd. (Ester), Uflex Limited (Uflex) ve SRF Limited (SRF)’dir. (6) Soruşturma çerçevesinde
geçici önlem alınmasını müteakip Hindistan’ın Ankara Büyükelçiliğine ve
işbirliğine gelen üretici/ihracatçı firmalarla ithalatçılara geçici önleme
ilişkin bildirimler yapılmıştır. (7) Soruşturmanın taraflarından alınan
bilgi ve belgelerin gizli olmayan özetleri talep eden bütün ilgili tarafların
bilgisine sunulmuştur. (8) Yönetmeliğin 25 inci maddesi
uyarınca, soruşturmanın ilgili taraflarına soruşturma sonucundaki
belirlemelere esas teşkil eden bilgileri içeren nihai bildirimler gönderilmiş
ve karşıt görüş ve değerlendirmelerini iletmeleri için makul bir süre
tanınmıştır. Taraflara ayrıca, nihai bildirime ilişkin görüşlerini sözlü
olarak iletebilmelerini teminen talep gelmesi halinde dinleme
toplantıları düzenlenebileceği de bildirilmiş gelen talep üzerine yerli
üretim dalı, ithalatçılar ve Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçılarla
muhtelif tarihlerde dinleme toplantıları düzenlenmiştir. (9) Tarafların soruşturma boyunca
ortaya koyduğu tüm bilgi, belge ve görüşler incelenmiş, mezkûr görüşlerden mevzuat
kapsamında değerlendirilebilecek olanlarına bu Tebliğin ilgili bölümlerinde
yanıt verilmiştir. Soruşturma Dönemi
MADDE 4 – (1) Sübvansiyon belirlemesi için 01/01/2007 – 31/12/2007 dönemi soruşturma
dönemi (SD) olarak kabul edilmiştir.
Soruşturma konusu madde ve benzer ürün
MADDE 5 – (1) Başvuruya
konu olan madde 3920.62.19.00.00, 3920.69.00.00.00 ve 3921.90.19.00.00 gümrük
tarife istatistik pozisyonları (GTİP) altında ithalatı gerçekleştirilen
polietilen tereftalat filmlerdir
(PET film). (2) Soruşturma konusu PET filmler
temel olarak iki üretim yöntemi kullanılarak üretilebilmektedir. Birinci yöntem entegre tesisler tarafından izlenen yol olup
PTA ve MEG aşamasında alınan hammaddenin çeşitli girdilerin ilavesiyle
işlenip melt haline
getirilmesini ve bu eriyiğin dökme ve gerdirme aşamalarından geçirilmesini
içermektedir. (3) İkinci yöntemde ise PET cips
aşamasından itibaren üretim süreci başlamaktadır. Burada granül haldeki PET
cips çeşitli ek girdilerin ilavesiyle birlikte eritilerek melt haline
getirilmekte buradan dökme ve gerdirme aşamasına geçilmektedir. (4) PET filmler kalınlıklarına göre
sınıflandırılmaktadır. Geniş bir kullanım alanına sahip PET filmler özellikle
ambalaj, tekstil sanayi, görüntüleme teknolojileri, elektrikli aletler ile
manyetik medya üretimi gibi alanlarda kullanılmaktadır. (5) Yönetmeliğin 4 üncü maddesi hükmü uyarınca
yapılan incelemeler neticesinde soruşturmaya konu ülkeden ithal edilen
soruşturma konusu PET filmler ile yerli üretim dalı tarafından üretilen PET
filmlerin; teknik ve fiziki özellikleri, çeşitleri, dağıtım kanalları,
kullanım alanları, kullanıcıların ürünü algılaması ve birbirini ikame
edebilmeleri açısından benzer özelliklere sahip olduğu ve soruşturmaya konu
ülkeden ithal edilen ürünlerin yerli üretim dalının ürünleriyle doğrudan
rekabet içinde olduğu, bu nedenle de benzer ürün olarak kabul edilebileceği
değerlendirilmiştir. (6) Soruşturma kapsamında yapılan
incelemelerde soruşturma konusu maddenin yukarıda belirtilen GTİP’ler dışında bir
sınıflandırma altında ithal edildiğine ilişkin herhangi bir bulgu
edinilememiştir. Öte yandan, soruşturma konusu madde haricinde bir maddenin
mezkûr GTİP’ler altında
ithal edildiğine ilişkin bir itirazda da bulunulmamıştır. Bu nedenle soruşturma
çerçevesindeki değerlendirmeler bahsi geçen üç GTİP altında gerçekleştirilen
ithalatın tamamını kapsamaktadır. (7)
Soruşturma konusu ürün ile ilgili açıklamalar genel içerikli olup, uygulamaya
esas olan GTİP ve karşılığı eşya tanımıdır. Bununla beraber, soruşturma
konusu eşyanın Türk Gümrük Tarife Cetvelinde yer alan tarife pozisyonlarında
ve/veya tanımlarında yapılacak değişiklikler bu Tebliğ hükümlerinin uygulanmasına
halel getirmez. Yerinde Doğrulama Soruşturmaları
MADDE 6 – (1) Yönetmeliğin 21 inci maddesi çerçevesinde yerli üretim dalı ile
Hindistan’da yerleşik işbirliğinde bulunan üretici/ihracatçılar nezdinde
yerinde doğrulama soruşturmaları gerçekleştirilmiştir.
İKİNCİ KISIM Sübvansiyona
İlişkin Belirlemeler BİRİNCİ BÖLÜM Ön Lisans
Programı (ÖLP) ve İthalat Vergisi Muafiyeti
Yasal dayanak MADDE 7 – (1) Bu programın yasal dayanağı
Hindistan Hükümeti tarafından hazırlanan “İhracat İthalat Politikası Belgesi”
(İİPB) ile “Prosedürler El Kitabı (PEK)” belgesinin 4 üncü bölümleridir. Programın
içeriği MADDE 8 – (1) Bu program çerçevesinde
ihracatçılar ihraç edecekleri ürünün üretim sürecinde ihtiyaç duydukları
maddeleri gümrük vergilerinden muaf olarak ithal edebilmektedirler. Ön lisanslar üretici/ihracatçılar,
üreticilerle bağlantılı tacir/ihracatçılar ile belirli koşullarda diğer yerli
üreticiler tarafından kullanılabilmektedir. (2) Ön lisans
programı altı alt programdan müteşekkildir: a. Fiziksel
ihracat (1) Fiziksel
ihracat koşuluna bağlı olarak ön lisans verilmesi bu programın temel bölümünü
oluşturmaktadır. Bu alt program sayesinde ihraç edilecek nihai ürünün
üretiminde kullanılan girdilerin vergiden muaf olarak ithali mümkün olmaktadır.
Bu kapsamda verilen ön lisans belgelerinde, yapılacak ithalata karşılık
olarak hangi üründen ne miktarda ve ne değerde ihracat yapılması gerektiği
belirtilmektedir. Gümrük vergisinden muaf olarak ithalat gerçekleştiren
firmalar ön lisans çerçevesinde yapmaları gereken ihracatı gerçekleştirene
kadar vergi yükümlülüğünü üzerlerinde taşımaya devam etmektedirler. b. Yıllık Koşul (1) Bu alt
–program çerçevesinde verilen ön lisansların temel farkı, lisansın ihraç
edilecek belirli bir ürün için değil bir ürün grubu için verilmesidir. Bu
programdan yararlanan lisans sahibi, geçmişteki ihracat performansına bağlı
olarak belirlenen miktardaki herhangi bir girdiyi vergiden muaf olarak ithal
edebilmektedir. c. Ara –mal
tedariki (1) Bu alt
program, tek bir ihraç ürünü üretmek amacıyla üretim sürecini ikiye ayıran
iki farklı üretici tarafından kullanılabilmektedir. Bu program çerçevesinde,
üreticilerden birisi nihai ürünü üreten üretici/ihracatçının ihtiyaç duyduğu
ara girdiyi üretirken, bahse konu ara girdinin üretiminde kullanmak üzere
vergiden muaf ithalat yapabilmektedir. Burada ihracat yükümlülüğü nihai ürünü
üreten üreticidedir. ç. Varsayılan
ihracat (1) Bu alt
–program çerçevesinde İİPB’de sayılan kategorilerde yer alan
Hindistan’da yerleşik müşterilere yapılan satışlar ihracat kabul edilerek
üretimde ihtiyaç duyulan girdilerin vergiden muaf ithali mümkün
kılınmaktadır. Bahse konu maddede sayılan kategorilere örnek olarak ihracat
yönelimli birimler/işletmeler, ihracat işleme bölgeleri ve özel ekonomik
bölgeler gösterilebilir. Bu kapsamda yapılan işlemlerde, aslında satılan ürün
ülkeyi terk etmemektedir. d. Ön İbra Emri
(ÖİE) (1) Bu program
kapsamında, ön lisans sahibi işletme, ihtiyaç duyduğu girdiyi ithal etmek
yerine yerli kaynaklardan tedarik etme yoluna gidebilmektedir. Bu durumda
bahse konu lisans ÖİE belgesi haline gelmekte ve belgedeki ürünlerin
tesliminde yerli tedarikçiye ciro edilmekte, ÖİE belgesi kendisine ciro
edilen yerli tedarikçi yaptığı işlem varsayılan ihracat kategorisinde
değerlendirildiği için varsayılan ihracat programının sunduğu avantajlardan
yararlanma hakkı kazanmaktadır. Firma, lisans sahibi ihracatçının
yararlanacağı vergi muafiyeti avantajından yararlanabilmektedir. e. Yurtiçi
akreditif (1) Bu alt
program da yerli tedarikçilere avantaj sağlamaya yönelik olarak işlemektedir.
Buna göre ön lisans sahibi bir işletme herhangi bir bankaya başvurarak yerli
tedarikçiye verilmek üzere bir akreditif açtırabilmektedir. Banka bu durumda,
lisans belgesini ithalat işlemleri için hükümsüz kılarak ön lisans belgesinin
yerli tedarikçiden satın alınacak ürünler için geçerli hale gelmesini
sağlamaktadır. Yerli tedarikçi firmanın lisans sahibi işletmeye yaptığı
satışlar ihracat sayılmakta ve firma İİPB kapsamında vergi muafiyeti
avantajlarından yararlanabilmektedir. Değerlendirme MADDE 9 – (1) Bu program
çerçevesinde ithalatına izin verilen girdi miktarı ile ihraç edilmesi gereken
nihai ürün miktarı Hindistan Hükümeti tarafından yayımlanan Standart Girdi
–Çıktı Oranları (SGÇO) belgesinde gösterilmektedir. (2) Hindistan
Hükümeti’nin, kendisine gönderilen soru formlarına verdiği yanıtta, bahse
konu ürünleri üreten her bir firmanın gerçekte ne kadar girdiye ihtiyaç
duyduğunun tespitinin mümkün olamaması nedeniyle, her bir ürün grubu için
belirlenen SGÇO’ların üreticilerin
ithal edebilecekleri girdi miktarını gösteren bir üst sınır işlevi gördüğü
ifade edilmektedir. Hindistan Hükümeti, SGÇO’ların her bir ürün grubu için üretim
sürecinin teknik olarak incelenmesi neticesinde belirlendiğini belirtmiştir.
Nitekim Hindistan Hükümeti tarafından sunulan “PET Film Alt Komitesi Raporu”na göre
bahse konu ürünleri üreten iki firmanın 2005 yılında ziyaret edildiği, bu
firmalar tarafından sunulan üretim/tüketim verilerinin SGÇO’ların belirlenmesinde
referans olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. (3)
Hindistan’ın programa ilişkin mevzuatı kapsamında SGÇO’lara göre
girdi ithalatını gerçekleştiren firmalar, ihracat yükümlülüklerini yerine
getirmemeleri halinde girdi ithalatında ödenmemiş olan gümrük vergilerini
belirli bir oranda cezai müeyyideye de tabi olarak Hindistan Hükümeti’ne
ödemek zorundadır. Yine Hindistan mevzuatına göre ithal ettiği girdiden daha
azını kullanarak ihracat gerçekleştiren firmaların cezai müeyyidelere tabi
olduğu ifade edilmektedir. (4) Hindistan
Hükümeti’nin ilgili düzenlemesine göre program kapsamında girdi ithalatı
gerçekleştiren firmalar bu ithalata ilişkin olarak “Ek –23” adında bir belgeyi doldurmakla
yükümlü bulunmaktadır. Ayrıca, ithalatın gerçekleştirilmesinden sonra
Hindistan Hükümeti’ne gerçek tüketim verilerine ilişkin mali müşavir
tarafından onaylanmış bir rapor sunulması gerekmektedir. (5) Hindistan
Hükümeti kendisine gönderilen soru formlarına verdiği yanıtlarda sistemin
gerçek tüketimi göstermeye yönelik olarak yeterli araçlarla donatıldığını,
ithalat aşamasında tüm girdilerin, ihracat aşamasında ise tüm ihraç
ürünlerinin fiziksel olarak teyit edildiğini ifade etmektedir. (6) Bununla
beraber, gerek soru formlarına verilen yanıtların gerekse yerinde inceleme
esnasında firmalar tarafından sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesi
neticesinde sistemin ağırlıklı olarak firma beyanına dayalı olarak çalıştığı
görülmektedir. Hindistan Hükümeti tarafından aksi iddia edilmiş olsa da
yetkili makamların programdan yararlanan firmalar nezdinde ithal edilen
girdilerin tüketimine ilişkin olarak rutin veya özel herhangi bir doğrulama
incelemesi gerçekleştirmediği anlaşılmaktadır. Programdan yararlanan
firmaların girdi kullanımına ilişkin olarak Hindistan Hükümeti’ne rapor
vermesinin sistemin makul bir vergi iadesi mekanizması olarak kabul
edilebilmesi için tek başına yeterli olması mümkün değildir. Bunun için firma
tarafından verilen beyanın doğru olup olmadığının teyidine yönelik olarak
yetkili makamlar tarafından gerekli incelemelerin yapılıyor olması
gerekmektedir. Buna ilişkin olarak ne Hindistan Hükümeti tarafından ne de
programdan yararlanan üretici/ihracatçılar tarafından kanıtlayıcı bir bilgi
ve belge sunulamamıştır. Girdi ithalatının ve nihai ürün ihracatının gümrüklerde
gerçekleştirilen muayenesinin tüketime ilişkin gerçek verilerin teyidi olarak
değerlendirilmesi ise mümkün değildir. İhracat aşamasındaki muayene sadece
lisansın çıkarıldığı nihai ürünün ihraç edilip edilmediğinin tespitine
yöneliktir, girdi kullanımını ispat etmeye yönelik bir denetim amacı taşımamaktadır. (7) Hindistan
Hükümeti kendisine gönderilen soru formlarında talep edilmiş olmasına rağmen
hangi firmaların bu programdan yararlandığına dair herhangi bir bilgi
sunmamış, program çerçevesindeki lisanslar ve girdi kullanımına ilişkin
rakamları da sağlamamıştır. Bu nedenle, işbirliğine gelmeyen firmaların
program çerçevesinde sübvansiyondan ne ölçüde faydalandıkları hakkında bilgi
edinilememiştir. (8) Yukarıdaki
değerlendirmeler ışığında, Hindistan Hükümetinin, program çerçevesinde ithal
edilen girdilerin ne kadarının ihraç edilen ürünlerde kullanıldığını tespit
etmeye yönelik etkin şekilde işleyen bir doğrulama sistemine sahip olmadığı
anlaşılmış, bu bağlamda programdan yararlanan firmalara tanınan vergisiz
ithalat yapma olanağının Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşmasının
(Anlaşma) “İhracat Sübvansiyonları Olarak İkame Geri Verme Sistemlerinin
Belirlenmesinde İlkeler” başlıklı III Nolu Eki (Ek III)’ çerçevesinde makul bir
vergi iadesi sistemi olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmıştır. (9) Program
kapsamında firmalara tanınan vergi muafiyetinin Anlaşmanın 1.1(a)1(ii) maddesi çerçevesinde Hindistan
Hükümeti’nin vergi gelirinden feragat etmesi sonucunu doğurduğu ve bu nedenle
Hindistan Hükümeti tarafından ilgili firmalara bir mali katkı sağlandığı
sonucuna varılmıştır. (10) Bununla
beraber, Hindistan Hükümeti’nin etkin ve doğru şekilde işleyen bir doğrulama
mekanizmasının olmaması ihtiyaç duyulandan daha fazla girdinin vergisiz
olarak ithal edilebilmesini mümkün kılmaktadır. Programdan yararlanan
firmaların ithalat işlemleri sırasında ödemeleri gereken vergilerden muaf
tutulması bu firmalar için likidite artırıcı bir etkiye yol açarak bir fayda
yaratmaktadır. Bu tespit ve değerlendirmeler ışığında bahse konu programın
Anlaşmanın 1.1 maddesi ile İthalatta Haksız
Rekabetin Önlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 12 nci maddesi
çerçevesinde Hindistan Hükümetince verilen ve programdan yararlananlara fayda
sağlayan bir mali katkı teşkil etmesi nedeniyle sübvansiyon olduğu sonucuna
varılmıştır. (11) Programı
düzenleyen mevzuat incelendiğinde, programın uygulanmasının ihracat
performansına bağlı olduğu anlaşıldığından Anlaşmanın 3.1 maddesi ve Ek III çerçevesinde
programın bir ihracat sübvansiyonu olduğu ve yine Anlaşmanın 2.3 maddesi
çerçevesinde özgül bir sübvansiyon teşkil ettiği sonucuna varılmıştır. (12) Yukarıdaki
tespit ve değerlendirmeler çerçevesinde programın önlem alınabilir nitelikte
olduğu belirlenmiştir. İşbirliğine
gelen firmaların durumu ve hesaplamalar MADDE 10 – (1)
Hindistan’da yerleşik firmalardan soru formuna yanıt vererek işbirliğine
gelen SRF firması ile Uflex firması yukarıda detayları açıklanan
programdan yararlandıklarını beyan etmişlerdir. (2) SRF
firmasının soru formuna verdiği yanıtlar incelendiğinde program kapsamında Kashipur’da yerleşik
PET film üretim tesisi için iki adet ön lisans belgesi alındığı, buna
karşılık bu lisanslarla beş adet ithalat işlemi gerçekleştirildiği tespit
edilmiştir. (3) Uflex firmasının
ise program kapsamında soruşturma dönemi içerisinde üç adet lisans kullanarak
95 adet ithalat işlemi gerçekleştirdiği, bunların 32 tanesinin soruşturma
konusu ürünle ilgisi bulunduğu tespit edilmiştir. (4) Uflex firması
nezdinde gerçekleştirilen yerinde doğrulama soruşturmasında, firmanın ön
lisans kapsamında gerçekleştirdiği ihracatın Türkiye’ye yapılan satışları
kapsamadığı, Türkiye’ye yapılan satışların büyük çoğunluğunun, bir sonraki
maddede incelenecek olan “Vergi Hibesi” programı kapsamında
gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Firma 2006 yılında aldığı lisanslarla
ilgili olarak ihracat yükümlülüğünü yerine getirirken soruşturma döneminde
Türkiye’ye gerçekleştirdiği iki adet işlemi de referans olarak göstermiştir.
Bununla beraber, bu lisans belgeleri kapsamında gerçekleştirilen ithalat
soruşturma dönemi dışında olduğundan bu işlemler hesaplamalarda göz ardı
edilmiştir. (5) Aynı
ihracat işlemi için her iki programdan birden yararlanmanın mümkün olmadığı
anlaşıldığından Uflexfirması için ön lisans
programına ilişkin olarak yapılan hesaplamanın dikkate alınmaması uygun görülmüştür.
Bununla beraber, firmanın Türkiye’ye gerçekleştirdiği ihracat hariç tutularak
bir hesaplama yapılmış, hesaplamada işlemin pay kısmına bahse konu lisanslar
kapsamında ödenmeyen vergi miktarlarından programdan yararlanmak için ilgili
makamlara ödenen başvuru ücretleri düşülmek suretiyle tespit edilen miktar
yazılmıştır. Kesir işleminin payda kısmında ise firmanın soruşturma konusu
üründe üçüncü ülkelere yaptığı satışlar ile ilişkili taraflara yaptığı
ihracat satışları toplamı yazılmıştır. Hesaplamalar sonucunda Türkiye
haricindeki ihracatta sübvansiyon oranı Uflex firması için % 3.40 olarak tespit edilmiştir.
Tespit edilen bu oran yukarıda da ifade edildiği gibi nihai hesaplamalarda
dikkate alınmamıştır. (6) SRF firması
için yapılan hesaplamada işlemin pay kısmına bahse konu lisanslar kapsamında
ödenmeyen vergi miktarlarından programdan yararlanmak için ilgili makamlara
ödenen başvuru ücretleri düşülmek suretiyle tespit edilen miktar yazılmıştır.
İncelenen program kapsamında gümrük vergisi ödenmeden ithal edilen girdilerin
hangi ihracat işlemi ile doğrudan ilişkisi bulunduğu tespit edilemediğinden
kesir işleminin payda kısmında firmanın soruşturma konusu üründeki toplam ihracat
satışlarının değerine yer verilmiştir. Bu şekilde hesaplanan sübvansiyon
oranı SRF firması için %0.13’tür. (7) Öte yandan,
kendisine gönderilen soru formlarına verdiği yanıtlarda ön lisans
programından yararlanmadığını açıkça beyan eden Ester firmasının programdan
yararlandığı tespit edilmiştir. Nitekim yerinde doğrulama sonrasında Ester
firmasından kullandığı ön lisanslardan birisine ilişkin olarak belge talep
edilmiş, söz konusu belge firma tarafından sunulmuştur. (8) Gerek
kendisine gönderilen soru formlarına verdiği yanıtlarda gerekse yerinde
doğrulama soruşturmaları esnasında ön lisans programından yararlanmadığını
beyan eden firmanın bu programdan yararlanmış olduğunun tespit edilmesi firma
tarafından sunulan bilgi ve belgelerin doğruluğu üzerinde şüphe doğurmuştur.
Bu nedenle nihai bildirim aşamasında Ester firmasının bu programla ilgili
olarak gerekli bilgiyi gizlediği ve konuya ilişkin yanlış ve yanıltıcı bilgi
vermiş olduğu değerlendirmesi yapılarak eldeki mevcut veriler kullanılmış ve Uflex firması
için bu programa ilişkin hesaplamalar sonucunda elde edilen sübvansiyon
oranının Ester firmasına teşmil edilmesinin uygun görüldüğü belirtilmiştir. (9) Bununla
beraber, nihai bildirim sonrasında Ester firması yukarıdaki değerlendirmeye
karşı çıkarak bahse konu lisansların PET filmlerin hammaddesi olan PET cips
maddesinin üretimi ve ihracatına yönelik olarak kullanıldığını, PET filmlere
ilişkin olarak bu programdan yararlanılmaması nedeniyle soru formunda bu
konuya ilişkin sorulara yanıt verilmediğini ifade etmiştir. Lisans kapsamında
gümrük vergileri ödenmeden ithal edilen girdilerin PET cips üretiminde
kullanıldığı, PET cipsin ise firma tarafından üretimi ve satışı yapılan ayrı
bir ürün olarak kabul edilmesi nedeniyle incelemeye dahil edilmemesi gerektiği öne
sürülmüştür. (10) PET cips
üretiminde kullanılan girdiler entegre tesisler
için aynı zamanda PET filmlerin de hammaddesini oluşturmaktadır. Bununla
beraber, Ester firmasının Türkiye’ye gerçekleştirdiği tüm ihracatın bir
sonraki bölümde incelenen “vergi hibesi” programı kapsamında yapıldığının
ihracat belgeleri ile kanıtlanması nedeniyle firmanın itirazına uygun olarak
ön lisans programı kapsamında firma için herhangi bir sübvansiyon oranının
belirlenmemesi uygun görülmüştür. İşbirliğine
gelmeyen firmaların durumu MADDE 11 – (1) Soruşturma
kapsamında işbirliğinde bulunmayan Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçı
firmalar için sübvansiyon oranının belirlenmesi aşamasında eldeki mevcut
verilerin kullanılması uygun görülmüştür. Bu bağlamda, Uflex firması
için bu programa ilişkin olarak hesaplanan %3.40’lık oranın işbirliğine gelmeyen
Hindistan’da yerleşik diğer üretici/ihracatçılara teşmil edilmesi uygun
görülmüştür. İKİNCİ BÖLÜM Vergi Hibesi Yasal dayanak MADDE 12 – (1) Bu
programın yasal dayanağı Hindistan Hükümeti tarafından hazırlanan İİPB ile
PEK belgesinin 4 üncü bölümleridir. Programın
içeriği MADDE 13 – (1) Bu
programdan tüm ihracatçı/üreticiler ile tacir/ihracatçılar
yararlanabilmektedir. İhracatçı, ihracatını gerçekleştirdiği sırada ilgili
makamlara söz konusu ihracat sevkiyatının program kapsamında gerçekleştirildiğini
beyan etmektedir. Ardından, ihracat işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren
bir yıl içerisinde programdan yararlanmak üzere bir lisans başvurusunda
bulunmaktadır. Bahse konu başvuruda, başvuruya esas teşkil eden ihracat
işlemlerinin FOB değerleri, sevkiyata ilişkin tarih ve hedef ülke gibi
detaylar ile sevkiyata ilişkin banka kayıtları sunulmaktadır. Başvuru
sonucunda verilen lisans ile daha sonraki ithalat işlemlerinde kullanılmak
üzere, gerçekleştirilen ihracatın FOB değerinin belirli bir yüzdesi kadar
vergi hibesi verilmektedir. Belgeyi alan her ihracatçı Hindistan Hükümetince
ayrım gözetilmeksizin bu hibeden yararlandırılmaktadır. Firmalar bu lisans
belgelerini ithalat işlemlerinde kullanılabildikleri gibi üçüncü taraflara da
satabilmektedir. (2) Hindistan
Hükümeti programa ilişkin olarak kendisine gönderilen soru formlarına verdiği
yanıtta bu programın amacının ihraç edilen üründe kullanıldığı varsayılan
ithal girdi için ödenmiş olması gereken gümrük vergilerinin telafi edilmesi
olduğunu ifade etmiş, programın esasen bir vergi iadesi sistemi olarak
algılanması gerektiğini öne sürmüştür. Bununla beraber, talep edilmesine
rağmen program çerçevesinde soruşturma konusu ürüne ilişkin olarak firmalara
sağlanan vergi hibesinin tutarlarına ilişkin verileri sunmamıştır. (3) Gerek
üretici/ihracatçılar tarafından sunulan belgelerden gerekse Hindistan’ın
ilgili mevzuatının incelenmesinden bahse konu hibelerden yararlanmak için
ithal girdi kullanma zorunluluğunun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
yerli girdi kullanılarak üretilen ve ihraç edilen nihai ürüne karşılık olarak
da bu hibelerden yararlanmak mümkün görünmektedir. Öte yandan, verilen bu
hibeler, ihraç edilen ürün içerisinde kullanıldığı varsayılan girdi miktarına
göre değil, ihracatın FOB değerine göre belirli bir oranda verilmektedir.
Ayrıca verilen lisans belgeleri incelendiğinde, bu hibelerin sadece ihraç
edilen nihai üründe kullanıldığı varsayılan girdilerin değil mevzuatın
yasakladığı ürünler dışında her türlü malın ithalatında doğan gümrük vergisi
yükümlülüğüne karşılık kullanılabildiği anlaşılmaktadır. (4) Bu veriler
ışığında, programın makul bir vergi iadesi mekanizması olarak
değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir. Değerlendirme MADDE 14 – (1) Söz konusu
vergi hibesi lisans sahibinin veya lisansı satın alan üçüncü tarafların
ithalattaki gümrük vergilerine karşılık olarak kullanılabilmektedir. Bu
uygulama Hindistan Hükümeti’nin vergi gelirinden feragat etmesi sonucunu
doğurmaktadır. (2) Bununla
beraber bahse konu program incelendiğinde, vergi hibesinden yararlanan
firmanın ihracat yapmak dışında herhangi bir mükellefiyet altına girmeden
karşılıksız bir kaynağa erişiminin söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Programdan
yararlanan firmaların ithalat işlemleri sırasında ödemeleri gereken vergilerden
muaf tutulması veya elde ettikleri lisans belgelerini üçüncü taraflara
satmaları bu firmalar için likidite artırıcı bir etkiye yol açarak bir fayda
yaratmaktadır. Dolayısıyla, bahse konu programın Anlaşmanın 1.1 maddesi ile İthalatta Haksız
Rekabetin Önlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 12 nci maddesi
çerçevesinde Hindistan Hükümetince verilen ve programdan yararlananlara fayda
sağlayan bir mali katkı teşkil etmesi nedeniyle sübvansiyon olduğu sonucuna
varılmıştır. (3) Programı
düzenleyen mevzuat incelendiğinde, programın uygulanmasının ihracat
performansına bağlı olduğunun görüldüğü, bu bağlamda Anlaşmanın 3.1 maddesi hükmünce programın ihracat
sübvansiyonu olduğu ve yine Anlaşmanın 2.3 maddesi çerçevesinde özgül bir
sübvansiyon olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. (4) Bu hususlar
göz önüne alınarak programın önlem alınabilir nitelikte olduğu
değerlendirilmiştir. İşbirliğine
gelen firmaların durumu ve hesaplamalar MADDE 15 – (1) İşbirliğine
gelen üretici/ihracatçılar arasında yukarıda detayları açıklanan programdan Uflex firması ile Ester
firmasının yararlandığı tespit edilmiştir. (2) Firma
tarafından sunulan belgeler ve yerinde doğrulama soruşturması esnasında
yapılan incelemeler ışığında, soruşturma döneminde Uflex firmasının
soruşturma konusu üründe Türkiye’ye gerçekleştirdiği 27 ihracat işleminden
25’ini referans göstererek vergi hibesi lisansı kullandığı tespit edilmiştir.
Buna karşılık Ester firmasının soruşturma döneminde soruşturma konusu üründe
Türkiye’ye yaptığı 46 ihracat işlemini referans göstererek vergi hibesi
lisansı elde ettiği belirlenmiştir. (3) İhracat
işleminin gerçekleştiği tarihte firmaların elde edecekleri faydanın miktarını
tam olarak biliyor olmaları nedeniyle program kapsamında elde edilen faydanın
doğuş tarihi olarak lisans belgesine kaynaklık eden ihracat işleminin tarihi
esas alınmıştır. (4) Bahse konu
lisanslar ile Türkiye’ye gerçekleştirilen ihracat arasındaki ilişki tam
olarak gösterilebildiğinden hesaplamada soruşturma döneminde Türkiye’ye
gerçekleştirilen her bir ihracat işlemi sonucunda alınmasına hak kazanılan
hibe miktarından program için ödenen başvuru ücretlerinin çıkarılması
suretiyle bulunan değer kesir işleminde pay olarak kabul edilmiş, payda
kısmında ise program kapsamında Türkiye’ye gerçekleştirilen ihracat
işlemlerinin toplamına yer verilmiştir. (5) Türkiye’ye
gerçekleştirilen ihracatın tutarları tespit edilirken Uflex firmasının
2006 yılında kullandığı ön lisans belgeleri ile ilgili olarak
gerçekleştirdiğini beyan ettiği iki adet ihracat işlemi ile Ester firmasının
2006 yılında gerçekleştirdiği üç işlem değerlendirme dışında tutulmuştur.
Ester firması ile ilgili olarak, ayrıca, soruşturma döneminde gerçekleştirilen
iki adet işlemin vergi hibesi programı kapsamında yapıldığı ancak lisans
belgesinin henüz alınmadığı anlaşılmış, buna karşılık bu iki işlemle ilgili
olarak alınması öngörülen ve firma tarafından hesaplanan tutarların da
hesaplamalara dahil edilmesi
uygun görülmüştür. (6) Bu şekilde
hesaplanan sübvansiyon oranı Uflex firması için %7.11, Ester firması
için ise %5.76 olarak tespit edilmiştir. İşbirliğine
gelmeyen firmaların durumu MADDE 16 – (1) Soruşturma
kapsamında işbirliğinde bulunmayan Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçı
firmalar için sübvansiyon oranının belirlenmesi aşamasında eldeki mevcut
verilerin kullanılması uygun görülmüştür. Bu bağlamda, Uflex firması
için bu programa ilişkin olarak hesaplanan %7.11’lik oranın işbirliğine
gelmeyen Hindistan’da yerleşik diğer üretici/ihracatçılara teşmil edilmesi
uygun görülmüştür. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Sermaye Malları
İthalatı Teşvik Programı Yasal dayanak MADDE 17 – (1) 1 Nisan 1992’de uygulanmaya
başlanan bu programın yasal dayanağı Hindistan Hükümeti tarafından hazırlanan İİPB’nin ve PEK’in 5
inci bölümleridir. Programın
içeriği ve işleyişi MADDE 18 – (1) Bu
programdan üretici/ihracatçılar, üreticilerle ilişkili olan tacir
ihracatçılar ve hizmet sağlayıcılar faydalanabilmektedir. Program
çerçevesinde, üretim öncesinde ve sonrasında kullanılmak üzere yeni veya on
yaşına kadar ikinci el sermaye mallarının ithalatta uygulanan mevcut
vergilerden daha düşük oranda bir vergi ile ithal edilmesi mümkündür. Bununla
beraber, bu avantajdan yararlanan firmalar için sekiz yıl içerisinde, elde
edilen vergi avantajının sekiz katı kadar ihracat yapma zorunluluğu bulunmaktadır. (2) Hindistan
Hükümeti tarafından soru formuna verilen yanıtlarda bu programın asıl
amacının Hindistan’daki üretim teknolojisinin modernizasyonu olduğu ifade
edilmekte, programın ilk yürürlüğe girdiği dönemde ülkenin ödemeler dengesi
sorunları yaşaması nedeniyle düşük gümrük vergili sermaye malı ithalatına
karşılık minimum ihracat yükümlülüğü uygulamasına geçildiği belirtilmektedir. (3) Bununla
beraber, Hindistan Hükümeti kendisinden talep edilmesine rağmen soruşturma
konusu ürünleri üreten hangi üretici/ihracatçıların bu programdan
yararlandığına ve elde edilen faydanın ne boyutta olduğuna dair herhangi bir
veri sunmamıştır. Değerlendirme MADDE 19 – (1) Bahse konu
programın incelenmesi neticesinde, Hindistan Hükümeti’nin firmaların ihracat
yapma taahhüdüne karşılık olarak sermaye malları ithalatında tahsil etmesi
gereken vergilerin tamamını veya bir kısmını tahsil etmediği, verilen ihracat
yapma taahhüdüne karşılık olarak vergi gelirlerinden feragat ettiği anlaşılmıştır. (2) Anılan
program çerçevesinde sermaye malları ithalatında vergi avantajından
yararlanan firmaların karşılıksız olarak sağlanan bir kaynaktan
yararlandıkları anlaşılmıştır. Programdan yararlanan firmalar ithal sermaye
malı satın aldıklarında ödemeleri gereken gümrük vergilerini ödememekte, bu
durum bahse konu sermaye malının firmaya maliyetini düşürmektedir. Bunun
sonucu olarak da program çerçevesinde firmalara karşılığı olmayan bir
likidite imkanıve maliyet avantajı sağlanmaktadır. (3) Bu
tespitler ışığında, bahse konu programın Anlaşmanın 1.1 maddesi ile İthalatta Haksız
Rekabetin Önlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 12 nci maddesi
çerçevesinde Hindistan Hükümetince verilen ve programdan yararlananlara fayda
sağlayan bir mali katkı teşkil etmesi nedeniyle sübvansiyon olduğu sonucuna
varılmıştır. (4)
Programı düzenleyen mevzuat incelendiğinde, programın uygulanmasının ihracat
performansına bağlı olduğunun görüldüğü, programdan yararlanmak isteyen
firmaların ihracat taahhüdünde bulunma zorunluluğunda olduğu, bu bağlamda
Anlaşmanın 3.1 maddesi hükmünce programın ihracat
sübvansiyonu olduğu ve yine Anlaşmanın 2.3 maddesi çerçevesinde özgül bir
sübvansiyon teşkil ettiği anlaşılmıştır. (5) Yukarıdaki
tespit ve değerlendirmeler ışığında programın önlem alınabilir nitelikte
olduğu sonucuna varılmıştır.
İşbirliğine gelen firmaların durumu ve hesaplamalar MADDE 20 – (1) İşbirliğine
gelen Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçıların tamamının bu programdan
yararlandıkları sundukları bilgi ve belgeler ışığında tespit edilmiştir. (2) SRF firmasının
bahse konu programdan 2004 yılında, Ester firmasının 1993, 1994, 1995, 1996,
1997, 1998, 2003, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında, Uflex firmasının
ise 1995, 1996, 1997, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında
yararlanarak çeşitli sermaye mallarının ithalatını gerçekleştirdikleri tespit
edilmiştir. (3) 2008/6 Sayılı İthalatta Haksız
Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ ile İlgili Uygulama Usul ve Esasları’nın
(UUE) 18 inci maddesi hükmü uyarınca sabit varlıkların alınmasıyla
ilişkilendirilebilecek nitelikte olan tekerrür etmeyen sübvansiyonlar söz
konusu olduğunda, önlem alınabilir sübvansiyon miktarı bu varlıkların ilgili
üretim dalında geçerli olan normal amortisman süresine
sübvansiyon değerinin yayılması suretiyle hesaplanmaktadır. Bu bağlamda amortismansüresi olarak firmalar tarafından beyan
edilen 19 yıllık süre esas alınmıştır. UUE’nın bahse konu maddesine uygun olarak
mezkur program kapsamında soruşturma dönemi öncesinde verilen ve sabit
varlıkların alınmasıyla ilişkilendirilebilecek nitelikte tekrarlanan bir
sübvansiyon söz konusu olduğundan amortisman dönemi
içerisinde kalan soruşturma dönemi öncesindeki yıllar için de tahakkuk eden
fayda göz önüne alınmış ve uygun miktarın soruşturma dönemine dağıtılması
yoluna gidilmiştir. Alıcının elde ettiği faydanın hesaplanması için uygun
yıllık ticari faiz haddinin soruşturma dönemine düşen kısmı da göz önüne
alınmıştır. (4) Hesaplamada kullanılacak uygun
ticari faiz haddinin tespitine ilişkin olarak, bahse konu firmalardan program
kapsamında gerçekleştirdikleri işlemlerle eş dönemli olarak kullandıkları
uzun vadeli kredilere ilişkin bilgi istenmiştir. Gelen yanıtların incelenmesi
sonucunda kullanılan kredilerin miktar veya vade açısından
karşılaştırılabilir olmadığının tespit edildiği hallerde ve firmalar
tarafından herhangi bir uzun vadeli kredinin kullanılmadığı yıllar için
Hindistan Merkez Bankası’nın (HMB) yayınlarından elde edilen ve ticari
bankalarca uygulanan yıllık ortalama ticari faiz hadlerine ilişkin
istatistikler kullanılmıştır. Elde edilen toplam sübvansiyondan başvuruya
ilişkin masraflar düşülmüş, soruşturma dönemine yansıyan faydanın
hesaplanmasının ardından payda olarak soruşturma konusu ürünün toplam ihracat
tutarı kullanılmıştır. (5) Nihai bildirim sonrasında, işbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından, hesaplamada
kullanılan faiz haddinin belirlenmesi aşamasında her bir firma için HMB
istatistiklerinden alınan tek bir faiz haddinin kullanılmasına itiraz
edilerek her firma için ayrı bir faiz haddinin kullanılması gerektiği öne
sürülmüştür. (6) Normal ticari kredi kullanımı söz
konusu olduğunda firmaların kredibilitelerine uygun
olarak kendileri için bankalarca özel olarak belirlenmiş faiz hadlerinden
yararlanarak borçlanmaları mümkündür. Bununla beraber, program kapsamında
yararlanılan faydanın hesaplanması aşamasında yukarıda da açıklandığı üzere
firmalar tarafından yararlanılan kredilerin vade ve miktar yapısı incelenmiş
karşılaştırılabilir bulunanların faiz hadlerinin hesaplamada kullanılması
uygun görülmüştür. Bahse konu program çok uzun bir süredir kullanılıyor
olduğundan her firmanın programın kullanıldığı her yıl için kredibilite değerlendirilmesinin yapılması
uygulanabilir bir yöntem olarak görülmemiştir. Bu nedenle karşılaştırılabilir
nitelikte bir kredi kullanımının bulunmadığı yıllar için en uygun ve objektif
kaynak olarak HMB istatistiklerinin kullanılması en makul yöntem olarak
benimsenmiş bu konudaki itirazlar uygun görülmemiştir. (7) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından nihai
bildirim sonrasında öne sürülen bir diğer itiraz ise bu programa ilişkin
olarak yapılan hesaplamanın anlaşılır olmadığı yönündedir. (8) Nihai bildirim aşamasında
soruşturmaya ilişkin genel bulgu ve değerlendirmeleri içeren bildirimlerin
yanı sıra firmalara özgü işlemlerin açıklandığı firma özel bildirimleri ve
hesaplamada kullanılan veriler ile hesaplama sonuçlarını gösteren dokümanlar
Hindistan’da yerleşik işbirliğinde bulunan üretici/ihracatçı firmalara gönderilmiştir.
Nihai bildirimde de bu programa ilişkin hesaplamanın yukarıda da izah
edildiği gibi UUE’nin 18 inci maddesi çerçevesinde
yapıldığı belirtilmiştir. UUE’nin ilgili madde hükmüne uygun biçimde
program çerçevesinde amortisman süresi
göz önüne alınarak yıllara eşit olarak dağıtılmış bir seri hibenin/ödemenin
söz konusu olduğu kabul edilmiştir. Bu bağlamda, ilgili madde hükmü uyarınca
alıcının elde ettiği faydanın hesaplanması için uygun yıllık ticari faiz
haddi soruşturma dönemine düşen parçaya işletilmiş; buna ilave olarak, toplu
olarak ödenen bir sübvansiyon söz konusu olduğundan sübvansiyonun alıcıya
sağladığı toplam faydanın hesaplanabilmesi için sübvansiyonun değeri,
alıcının amortismanla eritilmemiş toplam kaynak üzerinden
tüm dönem boyunca kazanabilmeyi bekleyeceği faiz getirisi eklenerek
ayarlanmıştır. (9) Uflex firması tarafından sunulan veriler
incelendiğinde 2007 yılında alınan ithalat lisansının tamamının soruşturma
dönemi içerisinde kullanılmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle bu lisans için
ödenen başvuru ücretinin tamamının toplam faydadan çıkarılması uygun
görülmemiştir. İndirilecek başvuru ücreti tespit edilirken firmanın 1995
–2006 döneminde aldığı tüm lisanslar için ödediği başvuru ücretleri ile
gerçekleştirilen ithalat işlemleri için ödenmeyen vergi miktarları
kullanılarak birim fayda başına düşen ortalama başvuru ücreti hesaplanmıştır.
Bu hesaplama kullanılarak, 2007 tarihinde lisans kapsamında edinilen fayda
için bir başvuru ücreti belirlenmiş, belirlenen bu rakam 2007 yılındaki vergi
avantajından düşülmüştür. (10) Ester firması ile ilgili olarak
firmanın 2007 yılında aldığı bir ithalat lisansını başka bir firmaya
devrettiği, lisansı devralan firmanın da bu lisansı kullanarak ihtiyaç
duyulan sermaye malını ithal edip, bunu Ester firmasına sattığı
anlaşılmıştır. Mezkûr ithalatçı firma da ithalatı vergilerin bir kısmını
ödemeyerek gerçekleştirdiği için faydanın bu firma aracılığı ile Ester
firmasına aktarıldığı değerlendirilmiştir. Bununla beraber, Ester firması söz
konusu ithalat işlemine ilişkin detaylı bilgi sağlayamamış, sadece ithalatçı
firma tarafından kesilen ve nihai mal bedelini gösteren faturayı ibraz
etmiştir. Bu nedenle faturada yazan bedelden ithalatçı firma için makul bir
kar oranının düşülmesi suretiyle hesaplanan tutarın malın ithalat bedeli
olduğu varsayılmış, bu bedel üzerinden ödenmesi gereken ve ödenen vergiler
hesaplanmış, bulunan veriler nihai aşamada sübvansiyon oranının tespitinde
göz önüne alınmıştır. (11) Bu şekilde, sübvansiyon
miktarları SRF firması için %0.01, Ester firması için %2.18, Uflex firması
için ise %2,96 olarak hesaplanmıştır. İşbirliğine
gelmeyen firmaların durumu MADDE 21 – (1) Soruşturma
kapsamında işbirliğinde bulunmayan Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçı
firmalar için sübvansiyon oranının belirlenmesi aşamasında eldeki mevcut
verilerin kullanılması uygun görülmüştür. Bu bağlamda, Uflex firması
için bu programa ilişkin olarak hesaplanan %2.96’lık oranın işbirliğine
gelmeyen Hindistan’da yerleşik diğer üretici/ihracatçılara teşmil edilmesi uygun
görülmüştür. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İhracat Kredisi Yasal dayanak MADDE 22 – (1) Bu
programın yasal dayanağı HMB tarafından çıkarılan ve güncellenen Ana
Sirkülerlerdir. Programın
içeriği ve işleyişi MADDE 23 – (1) İhracat
kredileri ihracat öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu
krediler de kendi içlerinde yerli para ve döviz cinsinden krediler olmak
üzere ikiye ayrılmaktadır. Programdan üretici/ihracatçılar ile tacir/ihracatçılar
yararlanabilmektedir. (2) Program
kapsamında HMB tarafından bu tip krediler için uygulanabilecek faiz oranı
tavanları belirlenmektedir. 2 Temmuz 2007 tarihli HMB Sirkülerine göre yerli
para cinsinden krediler için faiz haddi gösterge niteliğindeki borç verme
faizinin %2,5 altında tespit edilmiştir. (3) Döviz
cinsinden kredilerde ise faiz hadleri ihracat öncesi ve sonrası için
değişiklik arz etmektedir. İhracat öncesi kredilerde 180 güne kadar vadeli
kredilerde faiz haddi LIBOR/EURO veya LIBOR/EUROBOR’un %1
fazlası, 180 günden uzun vadeli krediler için ise %2 fazlasını geçememektedir.
İhracat sonrası kredilerde ise faiz haddi LIBOR/EURO veya LIBOR/EUROBOR’un %1 fazlasıdır. Her koşulda, bahse
konu program ile ihracatçı firmalara piyasa faiz haddinden daha düşük
oranlarda borçlanma olanağı tanınmaktadır. (4) Hindistan
Hükümeti tarafından verilen yanıtlar incelendiğinde ihracat kredisi programı
kapsamında bankaların ihracatçılara hammadde almaları, işleme, depolama,
paketleme, nakliye ve sevkiyat yapmaları için işletme sermayesi sağladığı
anlaşılmaktadır. (5) İhracat
öncesi kredilerden yararlanmak isteyen firmalar bankalara bir ihracat
siparişi veya müşteriden alınan bir teminat mektubu ile başvurabilmektedir.
Kredi oranı, HMB’nın belirlediği tavan faizleri aşmamak
kaydıyla banka tarafından ihracatçının kredibilitesi değerlendirilerek
verilmektedir. (6) İhracat
sonrası için ise ticari bankalar tarafından Rupi veya döviz cinsinden olmak
üzere ihracatçı tarafından kendilerine sunulan ihracat dokümanlarının ıskonto edilmesi suretiyle sevkiyat
tarihinden itibaren 90 günü aşmamak kaydıyla kredi kullandırılmaktadır. 90
günü aşan vadelerde faiz hadleri daha yüksek olarak belirlenmektedir. Değerlendirme MADDE 24 – (1) Bahse konu
program özel bankalar aracılığı ile yürütülse de düzenlemeyi yapan HMB bir
kamu kuruluşudur ve ticari bankalarca, HMB tarafından belirlenen tavan
faizlerin üzerinde bir faiz haddinin uygulanması mümkün değildir. HMB
tarafından belirlenen faiz hadlerine uyulması zorunluluğu nedeniyle program
Hindistan Hükümeti’nin yönlendirmesi altında sağlanan bir mali katkıdır.
Ayrıca, söz konusu programın kullanıcı firmalar için borçlanma maliyetini düşürmesi,
anılan işletmeler için bir faydanın doğduğuna işaret etmektedir. (2) Programı
düzenleyen mevzuat incelendiğinde, programdan sadece ihracatçı firmaların
yararlanabildiği, bu bağlamda Anlaşmanın 3.1 maddesi
hükmünce programın ihracat sübvansiyonu olduğu ve yine Anlaşmanın 2.3 maddesi
çerçevesinde özgül bir sübvansiyon teşkil ettiği anlaşılmaktadır. (3) Bu hususlar
göz önüne alınarak programın önlem alınabilir nitelikte olduğu
değerlendirilmiştir.
İşbirliğine gelen firmaların durumu ve hesaplamalar MADDE 25 – (1) İşbirliğine gelen Ester ve Uflex firmalarının
bahse konu programdan yararlandığı tespit edilmiştir. (2) Ester firması nezdinde
gerçekleştirilen yerinde doğrulama soruşturması kapsamında firma
kayıtlarından ihracat öncesi kredilerin belirli bir ihracat işlemine
bağlanamadığı anlaşılmıştır. Buna karşılık ihracat sonrası kredilerin belirli
ihracat işlemleri ile olan bağlantısının gösterilebildiği tespit edilmiştir.
İhracat öncesi kredilerle ilgili olarak firmanın bankalarla açık hesap
benzeri bir ilişkisinin olduğu anlaşılmıştır. Firmanın ihracat siparişlerini
beyan ederek ihracat öncesi kredisi aldığı, sevkiyatın gerçekleşmesi
sonrasında ise daha önce kullanılan ihracat öncesi kredilerin ihracat sonrası
kredisine dönüştürüldüğü belirlenmiştir. (3) Bu tespitler çerçevesinde Ester
firması için ihracat öncesi kredilerden kaynaklanan fayda hesaplanırken
firmanın normal şartlar altında ticari kredi kullanmış olması halinde ödemesi
gereken faiz ile programdan yararlanarak daha az miktarda ödediği faiz
arasındaki farklar toplamı göz önüne alınmıştır. Firma tarafından herhangi
bir komisyon veya ücret beyan edilmediği için hesaplama yapılırken ayrıca bir
ayarlama yapılmamıştır. Firmanın normal şartlarda katlanması gereken ticari
faiz haddi hesaplanırken, firmanın bu program dışında kullandığı kısa vadeli
işletme sermayesi kredilerinin ağırlıklı ortalama faiz haddi hesaplanmış ve
faydanın tespitinde belirlenen bu oran kullanılmıştır. (4) Ester firması için ihracat öncesi
kredilerden kaynaklanan faydanın hesaplanması aşamasında kesrin paydası
tespit edilirken ihracat öncesi kredilerde krediye konu olan ihracat
işlemleri ayrıştırılamadığından tüm ihracat satışları esas alınmıştır. (5) Ester firmasının kullandığı
ihracat sonrası kredilerden kaynaklanan faydanın tespitinde ise sadece
Türkiye’ye gerçekleştirilen işlemler referans gösterilerek alınan kredilere
ilişkin tahakkuk eden faiz ile normal şartlar altında geçerli olması gereken
ticari faiz haddi arasındaki fark göz önüne alınmıştır. Ticari faiz haddinin
tespitinde ihracat öncesi krediler için kullanılan yöntem aynen korunmuştur.
Sübvansiyon oranı hesaplanırken ise sadece Türkiye’ye yapılan satışlar
dikkate alınmış, soruşturma döneminden önce gerçekleştirilen ihracat
işlemleri ve bu işlemlerden kaynaklanan kredi kullanımları göz ardı
edilmiştir. Bu şekilde yapılan hesaplamalar neticesinde Ester firması için
tespit edilen sübvansiyon oranı %2.43’tür. (6) Uflex firması ise, kullandığı ihracat
kredileri ile Türkiye’ye gerçekleştirdiği sevkiyatlar arasındaki bağlantıyı
gösterebilmiştir. Bu nedenle bu programa ilişkin fayda hesaplanırken sadece
Türkiye’ye yapılan sevkiyatlar için kullanılan ihracat kredileri için ödenen
faiz tutarı ile aynı bedeldeki ticari bir kredinin kullanılmış olması halinde
ödenmesi gereken faiz miktarı arasındaki fark hesaplanmış, kesrin payda
kısmında ise sadece Türkiye’ye yapılan ihracat tutarı dikkate alınmıştır. Bir
sübvansiyon programı ile ilgili olarak firmaların ödedikleri başvuru
ücretleri ve masraflar bu yönde bir talep gelmesi halinde ve bu ödemeler
yapılmaksızın faydadan yararlanmanın mümkün olmaması durumunda toplam
sübvansiyon miktarından indirilebilir. Bununla beraber, Uflex firması
tarafından bu kredi işlemleri için komisyon ve diğer masraflar beyan edilmiş
olmakla birlikte bunlar toplam faydadan düşülmemiştir. Zira normal bir kredi
işlemi için de geçerli olabilecek masraf ve komisyon bedellerinin programdan
yararlanmanın ön koşulu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu şekilde yapılan
hesaplamalar neticesinde Uflex firması için tespit edilen
sübvansiyon oranı %0,30’dur. İşbirliğine
gelmeyen firmaların durumu MADDE 26 – (1) Soruşturma
kapsamında işbirliğinde bulunmayan Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçı firmalar
için sübvansiyon oranının belirlenmesi aşamasında eldeki mevcut verilerin
kullanılması uygun görülmüştür. Bu bağlamda, Ester firması için bu programa
ilişkin olarak hesaplanan %2.43’lük oranın işbirliğine gelmeyen Hindistan’da
yerleşik diğer üretici/ihracatçılara teşmil edilmesi uygun görülmüştür. BEŞİNCİ BÖLÜM Özel Ekonomik
Bölge (ÖEB) Programı Yasal dayanak MADDE 27 – (1) Bu programın yasal dayanağı
Hindistan Hükümeti tarafından hazırlanan İİPB ile PEK belgesinin 7 inci
bölümleri ile 2005 tarihli Özel Ekonomik Bölgeler Kanunu ve 2006 tarihli Özel
Ekonomik Bölgelere İlişkin Kurallar’dır Programın
İçeriği MADDE 28 – (1) Programdan,
üretimlerinin tamamını veya büyük kısmını ihraç eden firmalar
yararlanabilmektedirler. Bahse konu firmalar, yasaklı olmamak kaydıyla her
türlü ürünün ihracatını gerçekleştirebilmekte ve program kapsamında sermaye
malları dahil olmak üzere her türlü maddeyi gümrük
vergilerinden muaf olarak ithal edebilmektedirler. (2) ÖEB
programı daha önce Hindistan Hükümeti tarafından uygulanan İhracat İşleme
Bölgeleri programının devamı niteliğindedir. ÖEB’ler gümrük
alanı dışında sayılan ve ticari işlemler, vergiler ve benzeri yükümlülükler
bakımından muafiyet sağlanan bölgeler olarak tanımlanmaktadır. ÖEB
işletmelerinin bu amaçla kurulmuş bulunan sınırları belirli özel bölgelerde
kurulu olması gerekmektedir. (3) ÖEB
kapsamında bir işletme kurulmak istendiğinde gelecek beş yıla ilişkin olarak
planlanan üretim miktarı, öngörülen ihracat tutarı ve ihtiyaç duyulan ithal
ve yerli girdi miktarına ilişkin tahminleri içeren detaylı bir başvuru
hazırlanmaktadır. Başvurunun kabul edilmesi halinde yetkili makamlarca
kabulün şartları ve işletmenin yükümlülüklerini açıklayan bir bildirim
yapılmaktadır. Kural olarak kabul belgeleri beş yıllık bir süre için
verilmekte, bununla beraber bu sürenin sonunda süre uzatımı mümkün
olmaktadır. (4) 2006
tarihli Özel Ekonomik Bölgelere İlişkin Kuralların 6 ncı bölümünde
yer alan 53 üncü madde hükmüne göre ÖEB’de kurulu bulunan bir işletmenin üretime
başladıktan sonra beş yıl içerisinde net döviz kazancı elde etmesi gerekmektedir.
Diğer bir ifadeyle, bu dönem içerisinde gerçekleştirilen toplam ihracat
tutarının toplam ithalat tutarından daha fazla olması gerekmektedir. Bu
yükümlülüğü yerine getiremeyen işletmeler için 1992 tarihli Dış Ticaret
Kanunu çerçevesinde bir takım cezai müeyyideler öngörülmüştür. (5) 2005
tarihli Özel Ekonomik Bölgeler Kanununun 6 ncı bölümünde yer alan 26 ncı madde
hükmüne göre ÖEB’de kurulu işletmelerin yararlanabileceği
muafiyetler ve avantajlar şu şekilde sayılmıştır: – Sermaye
malları, hammaddeler ve sarf malzemeleri de dahil olmak
üzere bir malın ithalinde veya bir hizmet tedariki sırasında 1962 tarihli
Gümrük Kanunu ile 1975 tarihli Gümrük Tarifeleri Kanunu’ndan veya herhangi
bir kanundan kaynaklanan tüm vergilerden muafiyet; – Bir
malın, ÖEB’de kurulu
bulunan bir işletmeden Hindistan dışındaki bir yere ihracında 1962 tarihli
Gümrük Kanunu ile 1975 tarihli Gümrük Tarifeleri Kanunundan veya herhangi bir
kanundan kaynaklanan tüm vergilerden muafiyet; – Gümrük
bölgesi içerisinden tedarik edilen mal ve hizmetler için 1944 tarihli Merkezi
Özel Tüketim Vergisi Kanunu ile 1985 tarihli Merkezi Özel Tüketim Vergisi
Tarifeleri Kanunu ve diğer herhangi bir kanundan kaynaklanan özel tüketim vergilerinden
muafiyet; – 1994
tarihli Finans Kanununun 5 inci bölümü çerçevesinde vergilendirilebilir
olduğu kabul edilen hizmetlerin tedarikinde hizmet vergisi muafiyeti; – Gümrük
bölgesi içerisinden tedarik edilen mallarla ilgili olarak 1956 tarihli Merkezi
Satış Vergileri Kanunundan kaynaklanan vergilerden muafiyet; – ÖEB’de kurulu
bulunan işletmelerin ihracattan kaynaklanan gelirleri ile ilgili olarak Gelir
Vergisi Kanununun 10AA Bölümü çerçevesinde faaliyete başladıkları ilk beş yıl
için %100, ikinci beş yıl için ise %50 oranında gelir vergisi muafiyeti. (6) ÖEB’de kurulu işletmeler
gümrük bölgesine de satış yapabilmektedirler. Bununla beraber, bu aşamada
satılan mal için geçerli olan tüm vergilerin de ödenmesi gerekmektedir. Ancak
yapılan bu satışların da net döviz kazandırıcı işlem olarak kabul edilmesi imkanı bulunmaktadır. (7) ÖEB’lerde kurulu olan
işletmeler, Gümrük Kanununun hükümleri çerçevesinde gümrük görevlilerinin
gözetimi altında faaliyetlerini sürdürmektedirler. 2006 tarihli Özel Ekonomik
Bölgelere İlişkin Kuralların 22(2) maddesi hükmüne göre bu işletmeler gümrük
bölgesi içinden tedarik edilen veya ithalatı gerçekleştirilen tüm mallara
ilişkin tutarlar ile malların tüketim ve kullanımıyla ilgili kayıtları
tutmakla yükümlüdürler. Firmalar ayrıca, ürünlerin gümrük bölgesine veya
ihracat pazarlarına gerçekleştirilen satışları ile ilgili kayıtları da
tutmakla yükümlüdürler. (8) 2006
tarihli Özel Ekonomik Bölgelere İlişkin Kuralların 22(3) maddesi hükmüne göre
ise ÖEB’lerde faaliyet
gösteren işletmeler yetkili makamlara her yıl yıllık performans raporu sunmak
zorundadırlar. (9) ÖEB’lerde faaliyet
gösteren işletmelerin gerçekleştirdikleri ithalat ve ihracat ile yurt içine
yaptıkları satışlara ilişkin kayıt tutma zorunluluğu yine işletmelerin kendilerine
verilmiştir. Bununla ilgili olarak yetkili makamlarca bir kayıt tutulması
veya gerçekleştirilen sevkiyatlara ilişkin denetim yapılması zorunluluğu
bulunmamaktadır. Öte yandan, 2006 tarihli Özel Ekonomik Bölgelere İlişkin
Kuralların 35 inci maddesi hükmü uyarınca ÖEB’de kurulu olan bir işletmenin
gerçekleştirdiği ithalat işlemi ile yaptığı ihracat veya yurt içi satışlar
arasındaki bağlantıyı göstermek gibi bir zorunluluğu da bulunmamaktadır. (10) Bununla
beraber, Hindistan Hükümeti kendisinden talep edilmesine rağmen soruşturma
konusu ürünleri üreten hangi üretici/ihracatçıların bu programdan
yararlandığına ve elde edilen faydanın ne boyutta olduğuna dair herhangi bir
veri sunmamıştır. Değerlendirme MADDE 29 – (1) Özel
tüketim vergileri yurt içinde firmalar arasındaki alım satım işlemlerinde
geçerli olmakla birlikte, firmalar tarafından ödenen ve tahsil edilen bu
tutarlar birbirinden mahsup edilebilmektedir. Diğer bir ifadeyle bu vergiler
doğrudan devlet tarafından tahsil edilmemekte, işletmeler ödedikleri özel
tüketim vergilerini tahsil ettikleri özel tüketim vergilerinden düştükten
sonra kalan miktarı vergi idarelerine yatırmaktadırlar. Program kapsamında
yurt içinden tedarik edilen ürünlerle ilgili olarak bu vergilerden muafiyet
sağlanması, yurt içine nihai ürün satışlarında ise vergilerin tahsil ediliyor
olması nedeniyle fazla bir iadenin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bahse konu uygulamanın Anlaşma çerçevesinde önlem alınabilir
nitelikte bir sübvansiyon teşkil etmediği sonucuna varılmıştır. (2) ÖEB’lerde kurulu olan
işletmelerin girdi ithalatında temel gümrük vergileri ile özel ek gümrük
vergileri olmak üzere iki tür gümrük vergisinden muaf tutuldukları
anlaşılmaktadır. Normal şartlar altında yetkili makamlar tarafından etkin bir
şekilde işletilen bir doğrulama sisteminin olmaması, ithal edilen girdi ile
ihraç edilen ürün arasındaki ilişkinin gösterilmesinin zorunlu olmaması
nedeniyle uygulamanın makul bir vergi iade mekanizması olarak kabul edilmesi
mümkün görünmemektedir. Bununla beraber, yurt içine yapılan satışlarda,
satışa konu olan malın gümrük vergilerinin tahsil ediliyor olması nedeniyle
ithalat işlemlerinde sağlanan vergi muafiyetinin alıcı bakımından fayda
doğurmadığı düşünülmektedir. Bu nedenle bu uygulamanın da önlem alınabilir
bir sübvansiyon teşkil etmediğine hükmedilmiştir. (3) Bununla
beraber, sermaye mallarının ithalatında ve yurt içinden tedarikinde sağlanan
vergi muafiyeti ile yurt içinden tedarik edilen hizmetlerdeki vergi
muafiyetlerinin söz konusu sermaye malları ile hizmetler nihai ürün
içerisinde fiziki olarak yer almadığından makul görülebilir bir vergi iade
mekanizması olarak kabul edilemeyeceği düşünülmektedir. Söz konusu vergi
muafiyetleri Anlaşmanın 1.1(a)1(ii)
maddesi çerçevesinde Hindistan Hükümeti’nin vergi gelirlerinden feragat
etmesi anlamına gelmekte, muafiyetten yararlananlar bakımından likiditeyi
artırıcı bir unsur olmaları ve yatırım ve faaliyet giderlerini düşürmeleri
nedeniyle bir fayda oluşturmaktadırlar. Muafiyetten yararlanmanın koşulunun
yasal olarak ihracat yapmak olduğu da değerlendirildiğinde program
kapsamındaki bu uygulamanın Anlaşmanın 3.1 maddesi
hükmünce bir ihracat sübvansiyonu olduğu ve yine Anlaşmanın 2.3 maddesi çerçevesinde
önlem alınabilir nitelikte özgül bir sübvansiyon teşkil ettiği sonucuna
varılmıştır. (4) ÖEB’lerde kurulu olan
işletmelerin ihracattan kaynaklanan gelirlerinin gelir vergisi matrahının
tamamen veya kısmen dışında tutulması da incelenmiş bu uygulamanın Anlaşmanın
1.1(a)1(ii) maddesi
çerçevesinde Hindistan Hükümeti’nin vergi gelirinden feragat etmesi sonucunu
doğurduğu anlaşılmıştır. Ödenmesi gereken gelir vergisinin tahsil edilmemesi ÖEB’lerde kurulu işletmelerin
likiditesini arttırmakta, dolayısıyla ciddi bir fayda sağlamaktadır.
Hindistan Hükümeti’nin vergi gelirinden feragat etmek suretiyle sağladığı bu
mali katkı ÖEB’de kurulu işletmeler
için bir fayda doğurduğundan uygulamanın Anlaşmanın 1.1 maddesi ile
Yönetmeliğin 12 inci maddesi bağlamında bir sübvansiyon olduğu sonucuna
varılmıştır. (5) Programı
düzenleyen mevzuat ile uygulama incelendiğinde, gelir vergisi muafiyetinin
ihracat performansına bağlı olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu
bağlamda Anlaşmanın 3.1 maddesi
hükmünce uygulamanın bir ihracat sübvansiyonu olduğu ve yine Anlaşmanın 2.3
maddesi çerçevesinde özgül bir sübvansiyon teşkil ettiği düşünülmektedir. Bu
tespit ve değerlendirmeler ışığında bu uygulamanın da önlem alınabilir
nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İşbirliğine
gelen firmaların durumu ve hesaplamalar MADDE 30 – (1)
Hindistan’da yerleşik işbirliğine gelen SRF firmasının yanıtı incelendiğinde
bu firmanın PET film üreten tesislerinden birisinin Indore Özel
Ekonomik Bölgesi’nde kurulu olduğu ve bu kapsamda belirli programlardan yararlandığı
tespit edilmiştir. Firmanın sermaye malı ithalatında gümrük vergisi
avantajlarından yararlandığı, üretimde kullandığı hammaddeleri gümrüksüz
olarak tedarik edebildiği, iç piyasadan tedarik ettiği hammaddeler ile
hizmetler için ise merkezi satış vergileri ile hizmet vergilerinden muaf
tutulduğu belirlenmiştir. (2) SRF
firmasının Türkiye’deki temsilcisi tarafından bahse konu programla ilgili
olarak Hindistan Hükümeti tarafından Anlaşmanın 25 inci maddesi çerçevesinde
Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) yapılan bildirimler gerekçe gösterilerek ÖEB
programının sübvansiyon olarak değerlendirilemeyeceği iddia edilmiştir.
Bununla beraber, soruşturma devam ederken bu konuda uyarılmış olmasına rağmen
Hindistan Hükümeti tarafından yapıldığı öne sürülen bildirimlere ilişkin
olarak mezkûr temsilci tarafından herhangi bir tevsik edici evrak
sunulmamıştır. (3) Anlaşmanın 25 inci maddesinin 2 nci fıkrası
çerçevesinde DTÖ Üyeleri, Anlaşmanın 2 nci maddesi kapsamında özgül olan ve
yine Anlaşmanın 1 inci maddesinde tanımlandığı şekilde bir sübvansiyon olarak
kabul edilen uygulamalarına ilişkin bildirim yapma yükümlülüğü altındadırlar.
Bununla beraber bahse konu bildirimin bir sübvansiyonun önlem alınabilirliğini
ortadan kaldıracağına ilişkin bir ifadeye Anlaşmada yer verilmemiştir. Buna
ilave olarak, söz konusu itiraz öne sürülürken sübvansiyon bildirimlerinin
hukuki niteliğine ilişkin Anlaşmanın 25 inci maddesinin 7 nci fıkrası
hükmünün göz ardı edildiği düşünülmektedir. Dolayısıyla, hukuki mesnetten
yoksun olan bu iddia dikkate alınmamıştır. (4) SRF
firmasının Türkiye’deki temsilcisi tarafından ayrıca, Türkiye’deki serbest
bölgeler mevzuat ve uygulamalarına atıf yapılarak benzer programların
Türkiye’de de uygulandığı öne sürülmüş, yerli üretim dalının da benzer avantajlardan
yararlandığı iddia edilerek yerli üretim dalında bir zarardan
bahsedilemeyeceği savunulmuştur. (5) Soruşturma
kapsamında İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Mevzuat ile
Anlaşmanın ilgili hükümlerine uygun olarak sadece Hindistan Hükümeti
tarafından yürütülen sübvansiyon programları ile bu programların yerli üretim
dalı üzerindeki etkileri incelenmektedir. Bu bağlamda, bu programa ilişkin
olarak sübvansiyonun varlığı sabit olup, bu programın da dahil olduğu sübvansiyon uygulamaları
nedeniyle yerli üretim dalında oluşan zarar ayrıca değerlendirilmiştir. Dolayısıyla
öne sürülen bu iddialar soruşturma kapsamındaki değerlendirmelerle ilgili
bulunmadığından dikkate alınmamıştır. (6) Adı geçen
firmanın gerek Türkiye’deki gerekse Hindistan’daki temsilcileri tarafından
nihai bildirim öncesinde ve sonrasında dile getirilen bir diğer husus da
firmanın yurt içine gerçekleştirdiği satışlarda nihai ürün üzerinden gümrük
vergisi ve diğer vergileri ödemekle yükümlü olduğu, dolayısıyla ÖEB’de kurulmuş
olmaktan dolayı bir fayda elde etmediği yönünde olmuştur. Bahse konu
temsilciler Anlaşma kapsamında önlem alınabilir bir sübvansiyondan söz
edilebilmesi için sübvansiyonla birlikte faydanın da doğmuş olması
gerektiğini öne sürmüşlerdir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, girdilerin
ithalat yoluyla veya yurt içinden tedariki ile ilgili olarak gerekenden fazla
bir vergi iadesinin söz konusu olamayacağı tespit edilmiş, bu nedenle de
girdi tedarikine ilişkin düzenlemenin sübvansiyon olduğuna dair bir
değerlendirme yapılmamıştır. Bununla beraber, iç piyasadan tedarik edilen
hizmetler ile iç piyasadan veya ithalat yoluyla tedarik edilen sermaye
malları ile ilgili olarak faydanın doğmadığı iddiası yerinde görülmemiştir. ÖEB’lerde kurulu
bulunan firmalara sağlanan imkanlar sadece
ihracat yapma şartına bağlanmıştır. Hindistan Hükümeti iç piyasaya yapılan
satışlarla ilgili olarak getirdiği ek mükellefiyetlerle de işletmenin kuruluş
amacına sadık kalmasını temin etmeye çalışmaktadır. Firmanın önünde iç
piyasaya satış yapmama seçeneği bulunmaktadır ve ihracat yanında iç piyasaya
da satış yapmak isteyen firma için bir maliyetin doğması firma tarafından
kazanılan faydanın programdan yararlanılması sonucunda ortadan kalktığını
göstermemektedir. Söz konusu programın bir ihracat sübvansiyonu olduğu
değerlendirmesi göz önüne alındığında doğan faydanın tespitinde de sadece
ihracat işlemlerinin dikkate alınması olağandır. Bu tespitler ışığında firma
temsilcileri tarafından dile getirilen ve faydanın doğmaması nedeniyle
sübvansiyonun önlem alınabilir nitelikte olmadığı iddiasını içeren görüşler
kabul edilebilir bulunmamıştır. (7) SRF
firmasının Türkiye’deki temsilcisi nihai bildirim sonrasında, faydanın
tespitinde sadece ihracat işlemlerinin kullanılmasına itiraz etmiş bu
uygulamanın Yönetmeliğin 15(a) maddesine aykırılık teşkil ettiğini iddia etmiştir.
Bahse konu madde hükmü önlem alınabilir sübvansiyon miktarının
hesaplanmasında sübvansiyondan yararlanabilmek için ödenen başvuru harcı ve
diğer masraflar ile ihraç vergileri ve malın Türkiye’ye ihracatında
sübvansiyonu azaltmak amacıyla alınan tüm mali yükümlülüklerin toplam
sübvansiyon miktarından indirilebileceğine amirdir. Bununla beraber, indirim
talebinde bulunan ilgili tarafın talebin haklılığını kanıtlaması
gerekmektedir. (8) Programa
ilişkin değerlendirmelerden de görülebileceği gibi ÖEB’lerde kurulu işletmelerin
yurt içine gerçekleştirdikleri satışlarda nihai ürün üzerinden gümrük vergisi
ve diğer vergileri ödemekle yükümlü olmaları sübvansiyondan yararlanmanın ön
şartı değildir. Ödenen bu vergiler başvuru harcı ve benzeri masraflar olarak
kabul edilemeyeceği gibi Türkiye’ye ihracatta sübvansiyonu azaltmak
maksadıyla da tahsil edilmemektedir. Tam aksine bu uygulama, ÖEB’lerde yerleşik
firmaların yurt içinden ziyade yurt dışına satış yapmaları için geliştirilmiş
zorlayıcı bir tedbir niteliğindedir. Nitekim ÖEB’lerin kuruluş
ve işletme amacı da yurt içine mal tedarikinin sağlanması değil, yurt dışına
gerçekleştirilen satışlarda firmalara maliyet avantajı yaratılmasıdır.
Dolayısıyla öne sürülen itiraz uygun görülmemiştir. (9) SRF
firmasının Türkiye’deki temsilcisi tarafından nihai bildirim sonrasında
Anlaşmanın 1.1(a)(1)
(ii) bendinde yer alan 1 nolu dipnota
atıfta bulunularak ÖEB programı kapsamında Hindistan Hükümeti tarafından
verilen desteklerin sübvansiyon olarak kabul edilemeyeceği de iddia
edilmiştir. Firmanın Hindistan’da yerleşik temsilcisi de muafiyet sağlanan
hizmet vergilerinin özel tüketim vergileri gibi kabul edilmesi gerektiğini
öne sürerek buna ilişkin hesaplama yapılmamasını talep etmiştir. (10) Anlaşmanın
II Nolu Eki’nin
61 nolu dipnotuna
göre makul bir vergi iadesi sistemi çerçevesinde vergisiz olarak
kullanılabilecek girdilerin nihai ürünün üretim sürecinde fiziksel olarak yer
alan girdiler olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla sermaye mallarının gümrüksüz
olarak tedariki ile hizmet vergileri ödenmeden yurt içinden tedarik edilen hizmetlerin
bu kapsamda değerlendirmesi uygun görülmemiştir. Hizmet vergilerinin özel
tüketim vergisi olarak kabul edilmesi gerektiği yönündeki daha önce öne
sürülmeyen iddia ise soruşturmanın bu aşamasında doğrulanabilir
bulunmadığından kabul edilmemiştir. (11) Sermaye
mallarının gümrüksüz olarak tedarikiyle ilgili olarak hesaplama yapılırken
“Sermaye Malları İthalatı Teşvik Programı” kapsamında kullanılan yönteme
sadık kalınmıştır. Bu bağlamda soruşturma dönemi öncesinde sermaye mallarının
ithalatından ve yurt içi tedarikinden kaynaklanan fayda soruşturma dönemine
de dağıtılmıştır. Amortisman süresi olarak ise firmanın beyan ettiği 19
yıllık süre kullanılmıştır. Hesaplamada kesrin paydası olarak soruşturma
konusu ürünün toplam ihracat tutarı göz önüne alınmıştır. (12) Yurt
içinden hizmet vergileri olmadan tedarik edilen hizmetlerle ilgili olarak
ödenmeyen vergiler toplamının faydayı oluşturduğu kabul edilmiş, kesrin
paydasına ise soruşturma konusu ürünün toplam ihracat tutarı konulmuştur. (13) Hammadde
ve diğer girdilerin ithalatında ve yurt içinden tedarikinde elde edilen vergi
muafiyetleri ile ilgili olarak, bu muafiyetler önlem alınabilir nitelikte
kabul edilmediğinden bir hesaplama yapılmamıştır. (14) SRF
firması kendisine gönderilen soru formlarına verdiği yanıtlarda, ÖEB’de kurulu
bulunan işletmesi ile ilgili olarak ihracat gelirlerinden kaynaklanan gelir
vergisinden muaf tutulmadığını beyan etmiştir. Firmanın soruşturma dönemi
öncesindeki faaliyet raporları incelendiğinde de soruşturma dönemi öncesinde
firmanın kar etmediği bu nedenle gelir vergisine tabi olmadığı tespit
edilmiştir. Bununla beraber, yerinde doğrulama soruşturması sırasında yapılan
incelemelerde soruşturma döneminin büyük kısmını kapsayan 2007 –08 mali
yılında firmanın gelir beyan ettiği, ihracattan kaynaklanan gelirleri için
ise %100 oranında gelir vergisi muafiyeti talebinde bulunduğu tespit
edilmiştir. Bu nedenle, ihracat gelirlerinin ne kadarının soruşturma
döneminden kaynaklandığı tespit edilmiş, buna göre soruşturma döneminde
doğması gereken gelir vergisi matrahı hesaplanarak elde edilen vergi avantajı
tespit edilmiştir. Sübvansiyonun hesaplanması aşamasında ise kesrin paydasına
toplam ihracat satışları konulmuştur. (15) SRF
firmasının gerek Türkiye’deki gerekse Hindistan’daki temsilcileri tarafından
ihracat gelirlerinden kaynaklanan gelir vergisi muafiyetinin henüz talep
aşamasında olduğu, gelir vergisi matrahının henüz beyan aşamasında bulunması
nedeniyle ihracat gelirlerinden kaynaklanan gelir vergisi muafiyetinin de
kesinleşmediği iddia edilerek buna ilişkin bir hesaplama yapılmaması talep
edilmiştir. Firmanın Türkiye’deki temsilcisi Anlaşmanın 1.1(a)(1)(ii) maddesine atıfta bulunarak
vergi beyannamesinin onaylanmamış olması nedeniyle “hükümet gelirlerinden
vazgeçilmesi veya tahsil edilmemesi” durumunun gerçekleşmiş olduğundan
bahsedilemeyeceğini öne sürmüştür. (16) Yukarıda
da ifade edildiği üzere 2005 tarihli Özel Ekonomik Bölgeler Kanununun 6 ncı bölümünde
yer alan 26 ncı madde
hükmü çerçevesinde ÖEB’de kurulu bulunan işletmelerin ihracattan
kaynaklanan gelirleri ile ilgili olarak Gelir Vergisi Kanunu’nun 10AA Bölümü
çerçevesinde faaliyete başladıkları ilk beş yıl için %100, ikinci beş yıl
için ise %50 oranında gelir vergisi muafiyeti sağlanmaktadır. İlgili kanun
hükmü hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak açıklıktadır. SRF firması
faaliyete geçmesinden soruşturma dönemi olan 2007 yılına kadar kar beyan
etmediği için bu muafiyetten yararlanamamıştır. Buna karşılık 2007 yılında
firma karlılık göstermiş, ihracattan kaynaklanan gelirlerin vergi
muafiyetinden yararlanabilmesi için de vergi beyannamesi verilerek vergi
otoritelerine başvuru yapılmıştır. (17) Yapılan
incelemeler neticesinde ihracattan kaynaklanan gelirin sabit olduğu ve ilgili
kanun hükmü çerçevesinde de bu gelirlerin gelir vergisinden muaf
tutulacağının yasal olarak güvence altında bulunduğu anlaşılmaktadır. Firma
tarafından muafiyet talep edilen vergi tutarının vergi otoritelerine ödendiğine;
diğer bir ifadeyle “hükümet gelirlerinden vazgeçilmediğine veya bu gelirlerin
tahsil edildiğine” dair herhangi bir bilgi ve belgenin de sunulmamış olduğu
göz önüne alındığında faydanın miktarının kesinlik kazanmaması nedeniyle
faydanın doğmamış olduğu iddiası kabul edilebilir bulunmamıştır. Faydanın
doğduğu gerek kanun hükmünden gerekse SRF firmasının muafiyet talebinden açık
bir şekilde ortadadır. Faydanın doğmuş olduğu tespiti sabitken elde edilen
faydaya ilişkin olarak bir değerlendirme yapılmaması söz konusu değildir. Bu
değerlendirme yapılırken fayda miktarının belirlenmesinde firmanın muafiyet
talebinde kullanılan hesaplamaların en makul yöntem olduğu kabul edilerek
hesaplama buna göre yapılmıştır. Dolayısıyla nihai bildirim sonrasında konuya
ilişkin olarak dile getirilen itirazlar kabul edilmemiştir. (18) Yukarıda
açıklandığı şekilde ayrı ayrı hesaplanan
sübvansiyon oranları toplandığında SRF firması için ÖEB programı kapsamındaki
toplam sübvansiyon oranı %4.11 olarak tespit edilmiştir. İşbirliğine
gelmeyen firmaların durumu MADDE 31 – (1) Soruşturma
kapsamında işbirliğinde bulunmayan Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçı
firmalar için sübvansiyon oranının belirlenmesi aşamasında eldeki mevcut
verilerin kullanılması uygun görülmüştür. Bu bağlamda, SRF firması için bu
programa ilişkin olarak hesaplanan %4.11’lik oranın işbirliğine gelmeyen
Hindistan’da yerleşik diğer üretici/ihracatçılara teşmil edilmesi uygun
görülmüştür. ALTINCI BÖLÜM Maharashtra Yerel
Yönetiminin Teşvik Paketi Programı Yasal dayanak MADDE 32 – (1) Soruşturmaya konu olan bu
program Maharashtra yerel
yönetimince, az gelişmiş bölgelerde sanayi yatırımlarının arttırılmasını
sağlamak üzere 1964 yılından bu yana uygulanmaktadır. Programın
İçeriği MADDE 33 – (1) Bu teşvik paketi içerisindeki
uygulamaların ayrıntıları aşağıda açıklanmıştır: a. Sınai Teşvik
Sübvansiyonu (1) Bu
uygulamada Maharashtra Eyaleti
içerisinde yeni kurulan ve programdan yararlanmaya hak kazanan işletmeler
yerel yönetime ödedikleri ilgili her türlü verginin ortalama %25’ini geri
alabilmektedir. Ödenen verginin ne kadarının geri alınacağı firmanın kuruluş
yerine göre değişmektedir. Bununla beraber yeni kurulmayan ve hali hazırda
faaliyet gösteren firmalar da sabit sermaye stokunu en az %25 oranında
arttırmak koşuluyla bu programdan yararlanabilmektedir. b. Elektrik
Vergisi Muafiyeti (1) Eyalet
içerisinde belirli bölgelerde kurulu olan işletmeler ile ihracata yönelik
olarak faaliyet gösteren tüm firmalar elektrik vergisinden 10 ila 15
yıllığına muaf tutulabilmektedirler. c. Damga Vergisi
Muafiyeti (1) Eyalet
içerisinde belirli bölgelerde kurulu olan işletmeler için 31 Mart 2011
tarihine kadar damga vergisi muafiyeti yürürlüktedir. ç. Octroi Vergisi
Muafiyeti (1) Eyalet
içerisinde belirli bölgelerde kurulu olan işletmeler için, Hindistan’da yerel
hükümetlerce toplanan ve bir çeşit yurt içi transit vergisi olan octroi vergisinin
iadesi ve satış vergisi muafiyeti uygulaması yürürlüktedir. Değerlendirme MADDE 34 – (1) Program kapsamında Maharashtra yerel
yönetimince sağlanan vergi iadesi ve vergi muafiyeti uygulamalarının ilgili
otoritenin gelirlerinden feragat etmesi sonucunu doğurması sebebiyle kamu
tarafından temin edilen bir mali katkı olduğu düşünülmektedir. Firmalara
sağlanan bu avantajlar, anılan işletmeler için de bir fayda doğurduğundan
sübvansiyon olarak değerlendirilmektedir. (2) Anılan
programdan sadece belirli bir bölgede kurulan işletmeler yararlanabildiğinden
şikayete konu programın Anlaşmanın 2.2 maddesi
çerçevesinde özgül bir sübvansiyon teşkil ettiği ve önlem alınabilir
nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır. (3) Hindistan
Hükümeti programa ilişkin genel bilgi vermekle birlikte, hangi firmaların ne
oranda bu sübvansiyon programından yararlandığına ve ne ölçüde fayda elde
ettiğine dair veri sunmamıştır. Firmaların durumu MADDE 35 – (1)
Hindistan’da yerleşik üretici/ihracatçılardan kendilerine gönderilen soru
formlarına yanıt vererek işbirliğinde bulunan adı geçen firmalar arasında bu
programdan yararlandığını beyan eden bir firma olmamıştır. (2) Öte yandan,
Hindistan yetkili makamları tarafından gönderilen yanıtlarda bahse konu
teşvik paketinin ana hatları açıklanmakla birlikte hesaplamada kullanılmaya
müsait veri sağlanmadığından ve bu programlara dair sübvansiyon hesabı için
elde daha iyi bir veri bulunmadığından işbirliğine gelmeyen firmalar için
geçerli olmak üzere Avrupa Birliği tarafından Hindistan’da yerleşik ve bu
programdan yararlanan bir firma için 31.08.2006 tarihli ve 1288/2006 sayılı
Tebliğ’de tespit edilen %1.60’lık oranın kullanılması uygun görülmüştür. YEDİNCİ BÖLÜM Belirlenen
Toplam Sübvansiyon Oranları Belirlenen toplam sübvansiyon oranları MADDE 36 – (1) Soruşturma kapsamında
yürütülen soruşturmalar kapsamında Hindistan’da yerleşik firmalar için tespit
edilen sübvansiyon oranları şu şekildedir:
ÜÇÜNCÜ KISIM Yerli Üretim Dalında Zarara İlişkin
Ara Belirlemeler BİRİNCİ BÖLÜM İthalatın hacmi ve değerlerinin
gelişimi Genel MADDE 37 –(1)
Yönetmeliğin 17 nci maddesi çerçevesinde, soruşturma
konusu ülke menşeli ithalatın hacminde mutlak anlamda ya da Türkiye
tüketimine oranla önemli ölçüde bir artış olup olmadığı incelenmiştir. Maddenin genel
ithalatı MADDE 38 – (1)
Soruşturmaya konu PET filmlerin genel ithalatı incelenirken Türkiye’nin ülke
sınırları dışından gerçekleştirilen tüm ithalat dikkate alınmıştır. Buna göre
2004 yılında 10.533 ton olan ithalatın 2005 yılında artarak 13.673 tona
yükseldiği, 2006 yılında ise azalarak 10.072 ton olarak gerçekleştiği, 2007
yılında ise 10.710 ton olduğu görülmektedir. Sübvansiyonlu
ithalat MADDE 39 – (1) Hindistan menşeli ithalatın
gelişimi incelendiğinde 2004 yılında 2.598 ton olan ithalatın 2005 yılında
ciddi şekilde artarak 4.662 tona yükseldiği, 2006 yılında bir önceki yıla
göre düşerek 2.666 tona gerilediği, 2007 yılında ise 2.604 ton olarak
gerçekleştiği görülmektedir. Hindistan menşeli ithalatın bahse konu maddenin
genel ithalatı içerisindeki payı incelendiğinde ise 2004 yılında %25 olan
payın 2005 yılında %34’e yükseldiği, 2006 yılında %26’ya gerilediği ve 2007
yılında ise %24 olarak
gerçekleştiği görülmektedir. Maddenin üçüncü ülkelerden
ithalatı MADDE 40 – (1) Soruşturma konusu maddenin
üçüncü ülkelerden ithalatı incelendiğinde 2004 yılında 7.935 ton olan ithalat
miktarının 2005 yılında 9.011 tona yükseldiği, 2006 yılında 7.406 tona
gerilediği, 2007 yılında ise 8.106 ton olarak gerçekleştiği görülmektedir.
Üçüncü ülkeler menşeli ithalatın bahse konu maddenin genel ithalatı
içerisindeki payı incelendiğinde ise 2004 yılında %75 olan payın 2005 yılında
%66’ya gerilediği, 2006 yılında %74’e, 2007 yılında ise %76’ya yükseldiği
görülmektedir. Maddenin iç
piyasada tüketimi ve sübvansiyonlu ithalatın pazar payı MADDE 41 – (1) Maddenin yurtiçi tüketimi,
yerli üreticilerin yurtiçi satışları ile genel ithalatın toplanması suretiyle
hesaplanmıştır. Yerli üreticilerin yurt içi satışları hesaplanırken ülke
sınırları içerisinde üretilen ilgili madde satışları dikkate alınmıştır. Öte
yandan, yerli üretimin 2005 yılından itibaren başlaması nedeniyle 2004 ve
2005 yıllarında tüketime konu maddenin büyük oranda ithalat yoluyla tedarik
edildiği anlaşılmaktadır. (2) Yurt içi tüketim endeksine
bakıldığında 2004 yılında 100 olan endeksin 2005 yılında 135’e, 2006 yılında
155’e, 2007 yılında ise 185’e yükseldiği görülmektedir. Yurt içi tüketimin
2004 –2007 arasındaki dönemde yıllık ortalama %23 oranında arttığı
anlaşılmaktadır. (3) Hindistan menşeli soruşturma
konusu ürünün tüketim içindeki payı 2004 yılında 100 olarak kabul
edildiğinde, bu rakamın 2005 yılında 133’e yükseldiği, 2006 yılında 66’ya,
2007 yılında ise 54’e gerilediği görülmektedir. (4) Gerek nihai bildirim öncesinde
gerekse nihai bildirim sonrasında, Hindistan’da yerleşik işbirliğine gelen
firmaların temsilcileri tarafından Anlaşmanın 15.1 maddesi ile 15.2 maddesine atıfta
bulunulmuş, soruşturma konusu ithalatın hacminde üretim veya tüketime oranla
mutlak veya nispi anlamda bir artışın söz konusu olmaması nedeniyle zarara
ilişkin müspet kanıt ortaya koyma şartının ihlal edildiği öne sürülmüştür. (5) Anlaşmanın 15.2 maddesi soruşturma konusu ithalatın
mutlak veya nispi olarak artıp artmadığının incelenmesi yükümlülüğünü
getirmekle birlikte, mezkur ithalatın mutlak veya nispi olarak artmış olup
olmamasının zararın varlığı konusunda tek ölçüt olarak
değerlendirilmeyeceğini de vurgulamaktadır. Dolayısıyla Hindistan menşeli
soruşturma konusu ithalatın mutlak veya nispi anlamda artmış olmaması tek
başına yerli üretim dalında zararın oluşmadığına kanıt teşkil etmemektedir. (6) Bu değerlendirmeye, nihai bildirim
sonrasında işbirliğine gelen üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik
temsilcisi tarafından itiraz edilerek, bu tespitin yasal bir dayanağının
olmadığı öne sürülmüştür. Bununla beraber, Anlaşmanın 15.2 maddesi bu konuda hiçbir tartışmaya
mahal vermeyecek açıklıktadır. (7) Öte yandan, yerli üretim dalının
üretime başladığı 2005 yılı da dahil olmak
üzere, önceki yıllarda yurt içi piyasada hakim konumda olduğu anlaşılan
Hindistan’ın, yerli üretimin devreye girmesi ile birlikte pazar payını
kaybetmesi olağandır. Sübvansiyonlu ithalatın
fiyatları MADDE 42 – (1)
Resmi ithalat istatistiklerine göre soruşturmaya konu Hindistan menşeli PET
filmlerin 2004 yılında 2,20 ABD Doları/Kg olan ağırlıklı ortalama birim
fiyatı, 2005 yılında 2,15 ABD Doları/Kg’ye,
2006 yılında ise 2,04 ABD Doları/Kg seviyesine inmiş, 2007 yılında ise 2,26
ABD Doları/Kg olarak gerçekleşmiştir. İKİNCİ BÖLÜM Sübvansiyonlu
İthalatın Yerli Üretim Dalının Fiyatları Üzerine Etkisi Genel MADDE
43 – (1) Yönetmeliğin 17 nci maddesinin ilgili hükümleri
çerçevesinde sübvansiyonlu ithalatın yerli üretim dalının satış fiyatları
üzerindeki etkisi değerlendirilirken fiyat kırılması, fiyat baskısı, fiyat
bastırılması ve fiyat yıpranması miktar ve oranları hesaplanmıştır. (2) Fiyat
kırılması analizinde, soruşturma konusu ülkeden işbirliğine gelen firmaların
soruşturma dönemindeki ağırlıklı ortalama CIF ihraç fiyatına gümrük vergisi
ve gümrükleme masrafları eklenerek bulunan Türkiye piyasasına giriş fiyatı,
yerli üretim dalının aynı ürün tipindeki satış fiyatı ile
karşılaştırılmıştır. (3) Bu
çerçevede, Ester firması için CIF değerin %2’si, SRF firması için CIF değerin
%7’si oranında fiyat kırılması tespit edilmiştir. Uflex firmasının
verileri incelendiğinde ise bu firmanın soruşturma döneminde yerli üreticinin
yurt içi fiyatları üzerinde kırılmaya neden olmadığı görülmüştür. (4) Nihai
Bildirim sonrasında işbirliğine
gelen üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından
fiyat kırılmasının kaynağının yerli üretim dalının yurt içi fiyatları ile
Hindistan menşeli ithalatın fiyatlarının ters yönlü hareketi olduğu öne
sürülmüştür. Soruşturma döneminde yerli üretim dalının fiyatlarını %8
oranında düşürdüğü buna karşılık Hindistan menşeli ithalatın fiyatlarının %11
oranında arttığı kırılmanın kaynağının da bu olduğu iddia edilmiştir. (5) Bu
iddianın makul kabul edilmesi mümkün değildir. Öncelikle söz konusu temsilci
tarafından karşılaştırılan fiyatlar mutlak değil endekslenmiş nispi
verilerdir. Nispi anlamda Hindistan menşeli ithalatın birim fiyatı yerli
üretim dalının fiyatlarındaki gerilemeye göre daha fazla artmış olmasına
rağmen mutlak anlamda hala yerli üretim dalının fiyatlarının gerisinde
kalmıştır. Fiyat kırılmasının oluşmasındaki neden de budur. Fiyatlar
arasındaki ters yönlü hareketin normal şartlar altında fiyat kırılmasını
iyileştirmesi beklenir; zira fiyat kırılması hesaplanırken ithalatın birim
fiyatlarının yerli üretim dalının fiyatlarının ne kadar gerisinde kaldığı
dikkate alınmaktadır. Bununla beraber, yaşanan ters yönlü fiyat hareketinin
fiyat kırılmasını ortadan kaldıramamış olması bahse konu firmaların birim
fiyatlarının yerli üretim dalının fiyatlarına nispetle düşük kaldığının
ispatıdır. MADDE
45 – (1) Fiyat bastırılması, sübvansiyonlu ithalat
nedeniyle, yerli üretim dalının zarar inceleme döneminde maliyetlerindeki
artışa rağmen satış fiyatlarını arttıramamasıdır. Fiyat bastırılması, yerli
sanayinin üretim maliyeti ile satış fiyatı arasındaki oran azaldığında ortaya
çıkmaktadır. (2) Nihai
bildirim aşamasında fiyat bastırılması analizi yapılırken yerli üretim
dalının ortalama birim ticari maliyeti ile ortalama birim satış fiyatı
arasındaki oran 2006 –2007 yılları için belirlenmiştir. Yerli üretim dalı
üretime 2005 yılının son döneminde başladığından, 2005 yılına ilişkin veriler
analize dahil edilmemiştir. (3) Nihai
Bildirim sonrasında, işbirliğine
gelen üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından 2005
yılı verilerinin kullanılmamasına atıfta bulunularak analize dahil edilen dönemin maliyet verilerinin
makul olduğu sonucuna nasıl varıldığının anlaşılamadığı ifade edilmiş, 2005
yılı verilerinin değerlendirme dışı tutulmasına itiraz edilmiştir. (4) Daha
önce de ifade edildiği üzere yerli üretim dalı üretime 2005 yılının son
çeyreğinde başlamıştır. Bu dönemde yapılan üretimin daha çok deneme
mahiyetinde olduğu da üretim ve satış verilerinden anlaşılabilmektedir.
Dolayısıyla üretimin başlangıç aşamasındaki bu dönemde mevcut bir takım
maliyet unsurları nedeniyle toplam ve birim maliyetlerin yanıltıcı sonuçlar
doğurabileceği düşünülmüş bu nedenle bu dönem verileri değerlendirme
kapsamına alınmamıştır. Bu noktada 2006 ve 2007 yıllarındaki maliyet
verilerinin makul olduğu değerlendirmesinden ziyade 2005 yılının son
çeyreğine ilişkin maliyet verilerinin makul olamayabileceği değerlendirmesi
yapılmıştır. (5) Öte
yandan, nihai bildirim sonrasında öne sürülen itirazlar dikkate alınarak 2005
yılı verilerinin de değerlendirmeye dahil edilmesi
sonucunda soruşturma konusu ürünlerin ticari maliyetin 2005 yılında %34, 2006
yılında%44, soruşturma döneminde ise %27 oranında altında satıldığı tespit
edilmiştir. Bu verilerden de
görülebileceği gibi fiyat bastırması Hindistan menşeli ithalatın birim
fiyatlarının bir önceki yıla göre gerilediği 2006 yılında artmış, 2007
yılında şiddetini yitirmiş olsa dahi ciddi düzeyde seyretmiştir. MADDE
46 – (1) Sübvansiyonlu ithalat nedeniyle yerli üretim
dalının fiyatlarının bastırılmış olması tespiti yapıldığından sübvansiyonlu
ithalatın fiyatının yerli üretim dalının olması gereken satış fiyatının ne
kadar altında olduğu belirlenmiştir. Fiyat baskısı, sübvansiyonlu ithal
fiyatlarının Türkiye piyasasında yerli üretim dalının olması gereken satış
fiyatının yüzde olarak ne kadar altında kaldığını gösterir. (2) Fiyat
baskısı analizinde, soruşturma konusu ülkeden işbirliğine gelen firmaların
soruşturma dönemindeki ağırlıklı ortalama CIF ihraç fiyatına gümrük vergisi
ve masrafları eklenerek bulunan Türkiye piyasasına giriş fiyatı, yerli üretim
dalının üretim maliyetine makul oranda kâr marjı eklenmek
suretiyle tespit edilen olması gereken satış fiyatı (hedef fiyat) ile
karşılaştırılmış ve sübvansiyonlu ithalatın fiyatının yerli üretim dalının
olması gereken fiyatını önemli ölçüde baskı altına aldığı tespit edilmiştir. (3) Nihai
Bildirim sonrasında, işbirliğine
gelen üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından
yerli üretim dalının olması gereken fiyatının nasıl hesaplandığını gösteren
verilerin nihai bildirimde paylaşılmamış olmasını eleştirerek bu verilerin
tedarik edilmesini istemiştir. Nihai bildirimde yerli üretim dalının olması
gereken fiyatının nasıl hesaplandığı yukarıda izah edildiği şekilde
açıklanmıştır. Ayrıca nihai bildirime ekli tablolarda makul kar oranı gibi
detaylara da yer verilmiştir. Bunun ötesinde, yerli üretim dalının üretim
maliyetleri gibi ticari sır niteliğinde olan verilerin diğer ilgili
taraflarla paylaşılması söz konusu değildir. (4) Bu
çerçevede, Ester firmasının yerli üretim dalının yurt içi satış fiyatları
üzerinde CIF değerin %56’sı, SRF firmasının CIF değerin %63’ü ve Uflex firmasının
da CIF değerin %49’u oranında fiyat baskısına neden olduğu belirlenmiştir. (5) Nihai
Bildirim sonrasında, işbirliğine
gelen üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından
girdi fiyatlarında artış yaşanırken yurt içi birim fiyatların gerilediği, bu
tabloya bakarak ithalatın birim fiyatları nedeniyle yurt içi birim fiyatların
yükselemediğinin savunulamayacağı öne sürülmüştür. (6) Yerli
üretim dalının sınai maliyetlerine
ilişkin olarak nihai bildirimde sunulan veriler incelendiğinde birim sınai
maliyetlerin gerilediği görülmektedir. Bu durum, üretim ölçeğinin artmaya
başlamasının sonucunda oluşan ölçeğe göre artan getiri koşullarının olağan
bir sonucudur. Birim sınai ve ticari
maliyetlerdeki gerileme yurt içi satış fiyatlarındaki gerilemenin ötesinde
olduğu için ürüne ilişkin zarar göstergelerinde bir iyileşme yaşanmıştır.
Buna karşılık, üretim ölçeğindeki artıştan kaynaklanan tüm olumlu sonuçlara
rağmen yurt içi birim fiyatlar söz konusu ürünün karlı şekilde
satılabilmesine olanak tanıyacak şekilde artırılamamıştır. Bunun en önemli
nedeni de sübvansiyonlu ithalatın birim fiyatlarının yerli üretim dalının
yurt içi birim fiyatlarının gerisinde kalmasıdır. Üstelik bu durum, 2007
yılında Hindistan menşeli ithalatın birim fiyatlarında görülen artışa rağmen
değişmemiştir. Fiyat
yıpranması MADDE
47 – (1) Fiyat yıpranması sübvansiyonlu ithalat nedeniyle,
yerli üretim dalının satış fiyatlarındaki reel düşüştür. (2) Nihai
bildirim aşamasında fiyat yıpranması analizinde, yerli üretim dalının yurt
içi ortalama satış fiyatlarındaki yıpranma 2006 –2007 yılları için
belirlenmiştir. Yerli üretim dalının üretimi 2005 yılının son döneminde
başladığından ve bu dönemde gerçekleşen fiyatların yanıltıcı olabileceği
düşünüldüğünden bu döneme ilişkin veriler dikkate alınmamıştır. (3) Buna
karşılık nihai bildirim sonrasında, işbirliğine
gelen üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından
fiyat yıpranması analizinde 2005 yılına ilişkin fiyat verilerinin
kullanılmamış olmasına itiraz edilmiştir. Bu itiraz göz önüne alınarak fiyat
yıpranması analizine söz konusu dönem de dahil edilmiştir. (4) Yerli
üretim dalının satış fiyatlarında reel anlamda yıpranma olup olmadığının
tespiti amacıyla Yeni Türk Lirası esasındaki veriler için yıllık ortalama
üretici fiyat endeksi (ÜFE) kullanılarak hesaplanmış reel değerler
kullanılmıştır. (5) Bu
çerçevede yapılan hesaplamalar neticesinde, 2005 yılında 100 olan yurt içi
ortalama birim satış fiyatının 2006 yılında 88, 2007 yılında ise 81 birime
gerilediği tespit edilmiştir. Bu durum, yerli üretim dalının yurt içi satış
fiyatlarının 2006 yılında %12, 2007 yılında ise bir önceki yıla göre %8
oranında yıprandığına işaret etmektedir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Yerli üretim
dalının durumu Yerli üretim dalının ekonomik
göstergeleri MADDE 48 – (1) Sübvansiyonlu ithalatın
yerli üretim dalının ekonomik göstergelerinde yarattığı etkinin görülebilmesi
amacıyla bahse konu ekonomik göstergeler yerli üretim dalının üretime başladığı
2005 yılı ile 2007 yılı arasındaki dönem için incelenmiştir. Yerli üretim
dalı 2005 yılının tamamında üretim yapmadığı için, karşılaştırma yapılabilmesini teminen 2005
yılının verileri tüm yıla oranlanmıştır. (2) Öte yandan,
eğilimin sağlıklı bir şekilde incelenmesi amacıyla Yeni Türk Lirası bazındaki
veriler yıllık ortalama ÜFE kullanılarak enflasyondan arındırılmıştır. Geçici
önlem aşamasında yapılan hesaplamalarda kullanılan ÜFE değerinde nümerik bir
hata olduğu tespit edilmiş, bu durum göz önüne alınarak gerekli düzeltmeler
yapılmıştır. a. Üretim (1) Yerli üretim dalının üretim miktar
verileri incelendiğinde üretimin başladığı 2005 yılında 100 olarak kabul edilen
üretim miktarının 2006 yılında 203’e yükseldiği, 2007 yılında ise 449 olarak
gerçekleştiği görülmektedir. Üretim verileri incelendiğinde 2005 yılında yeni
başlayan üretimin deneme mahiyetinde olduğu, miktarın bu nedenle diğer dönemlere
göre düşük olduğu gözlenmektedir. İlerleyen dönemlerde ise yerli üretim
dalının üretim ölçeğini arttırmaya başladığı, buna bağlı olarak üretim
miktarının da istikrarlı bir şekilde arttığı görülmektedir. b) Satışlar (1) Yerli üretim dalının yurt içi
satış miktar endeksi 2005 yılında 100 olarak kabul edildiğinde 2006 yılında
1.211’e, 2007 yılında ise 2.130’a yükselmiştir. Bu ciddi artışın en önemli
nedeni 2005 yılında gerçekleştirilen üretime oranla satış miktarının çok
düşük kalması, ilerleyen dönemlerde ise artan üretime paralel olarak yurt içi
piyasadan daha fazla pay alınması gösterilebilir. Nitekim 2005 yılında
gerçekleştirilen az miktarda üretimin büyük bölümü stoklarda kalmış, satış
miktarı çok düşük seviyede gerçekleşmiştir. İlerleyen dönemlerde ise üretimin
giderek artan bir bölümü yurt içi piyasada satılabilmiştir. c) İhracat (1) Yerli üretim dalının ihracat
miktar endeksi incelendiğinde 2005 yılında 100 olan endeksin 2006 yılında
292’ye, 2007 yılında ise 1.113’e yükseldiği gözlenmektedir. ç) Yurtiçi Fiyatlar (1)Yerli üretim dalının yurt içi
ağırlıklı ortalama birim fiyatları da incelenmiştir. Buna göre 2005 yılında 100 olarak
kabul edilen endeksin, 2006 yılında 88’e 2007 yılında ise 81’e gerilediği
görülmektedir. d) Pazar Payı (1) Ekonomik göstergeleri incelenen
yerli üreticinin üretime başladığı 2005 yılındaki üretimi daha çok deneme mahiyetinde
olduğundan, yurt içi satışları da düşük seyretmiş, dolayısıyla 2005 yılında
yurt içi pazar payı ihmal edilebilir düzeyde gerçekleşmiştir. 2006 yılından
itibaren üretim ve satış miktarının artmasıyla beraber pazar payında da artış
başlamıştır. Buna karşılık 2007 yılında bir önceki yıla göre pazar payında
bir gerileme olduğu da tespit edilmiştir. Yeni kurulan ve maliyetlerini
önemli ölçüde düşüren yerli üreticinin pazar payındaki kayıp dikkat çekici
bir unsurdur. e) Stoklar (1) Yerli üretim dalının stok miktar
endeksi incelendiğinde 2005 yılında 100 olan endeksin 2006 yılında 52’ye gerilediği,
2007 yılında ise 68 olarak gerçekleştiği görülmektedir. f) Kapasite ve Kapasite Kullanım
Oranı (KKO) (1) Yerli üretim dalının üretim
kapasite miktar endeksi incelenen dönemde değişmemiştir. Bununla beraber KKO
üretimdeki istikrarlı artışa paralel olarak yükselmiştir. 2005 yılında 100
olarak kabul edilen KKO endeksi 2006 yılında 203’e, 2007 yılında ise 449’a
yükselmiştir. Bununla beraber, bu hızlı artışın temel nedeni üretimin başladığı
yıl olan 2005 yılında kurulu kapasitenin çok düşük bir oranının
kullanılmasıdır. 2005 yılındaki üretim faaliyeti daha çok deneme mahiyetinde
gerçekleştiğinden izleyen dönemlerde KKO’nında görülen artış 2005 yılına göre nispi
bir artışı ifade etmektedir. g) İstihdam (1) Yerli üretim dalının istihdam
verileri incelendiğinde artan üretim miktarına paralel bir istihdam seviyesi
artışı gözlenmemektedir. Nitekim 2005 yılı için 100 olarak kabul edilen
istihdam endeksi 2006 ve 2007 yıllarında 90’a gerilemiştir. ğ) Ücretler (1) Yerli üretim dalı için geçerli
olan ücret endeksi 2005 yılı 100 olarak kabul edildiğinde 2006 yılında 95’e
gerilemiş, 2007 yılında ise 96 olarak gerçekleşmiştir. h) Verimlilik (1) Yerli üretim dalının artan üretim
miktarı ve 2005 yılına oranla düşen istihdam seviyesine bağlı olarak
verimliliğinin arttığı gözlenmektedir. Nitekim 2005 yılında 100 olarak kabul
edilen verimlilik endeksinin 2006 yılında 678’e, 2007 yılında ise 1.503’e
yükseldiği görülmektedir. (2) Verimlilik endeksinde 2005 yılından
sonra görülen ciddi artış 2005 yılındaki üretimin düşük düzeyde gerçekleşmesi
nedeniyle oluşan baz etkisinden
kaynaklanmaktadır. Takip eden dönemdeki verimlilik artışı ise yerli üretimin
ölçek verimliliğini artırma çabalarının bir ürünüdür. Bununla beraber, KKO’nın halen
sektör için düşük sayılabilecek bir noktada olduğu da göz önünde
bulundurulmalıdır. ı) Maliyetler (1) Yerli üretim dalının ağırlıklı
ortalama birim ticari maliyetleri incelendiğinde 2005 yılında 100 olan
endeksin 2006 yılında 104’e yükseldiği, 2007 yılında ise 74’e gerilediği
görülmektedir. 2006 yılındaki artışın kaynağının bahse konu dönemdeki net
finansman giderlerindeki artış olduğu anlaşılmaktadır. Bununla beraber
üretimdeki ölçek artışıyla birlikte özellikle ortalama birim sınaî maliyette
önemli gerilemeler görüldüğü, benzer düşüş eğiliminin faaliyet giderleri ile
net finansman giderlerinde de görülmesiyle ticari maliyette 2007 yılı
itibariyle iyileşme yaşandığı değerlendirilmektedir. i) Kârlılık (1) Yerli üretim dalının ilgili üründeki
karlılık verileri incelendiğinde ise, ağırlıklı ortalama birim ticari
maliyetlerde görülen azalmaya rağmen zarar durumunun devam ettiği
görülmektedir. Yerli üretim dalının satış fiyatlarının ortalama ticari
maliyetlerinin altında kalması nedeniyle ürün karlılığının negatif olduğu
anlaşılmaktadır. Bununla beraber, ticari maliyetlerde görülen iyileşme ile
ihraç fiyatlarının artmasının etkisiyle yurt içi birim fiyatlardaki
gerilemeye rağmen zarar verilerinde nispi bir iyileşme söz konusudur. Nitekim
2005 yılında –100 olan
birim ürün zararı endeksi, 2006 yılında –80’e,
2007 yılında ise –36’ya
yükselmiştir. (2) Sübvansiyonlu ithalatın fiyat
baskısı nedeniyle üretim ve satışlar yeterince artırılamamış bu nedenle
maliyetlerde de gereken ölçüde iyileştirme sağlanamamıştır. Maliyetlerde
görülen sınırlı gelişmeye rağmen sübvansiyonlu ithalatın yarattığı haksız
rekabet nedeniyle yerli üretim dalının birim yurt içi satış fiyatlarını
ticari maliyetleri üzerinde bir seviyede konumlandıramadığı, bu durumun da
ürün zararının devamına yol açtığı belirlenmiştir. j) Nakit Akışı (1) Yerli üretim dalının ürün karı ile
ürün amortismanının toplanması suretiyle hesaplanan ürün
nakit akışı verileri incelendiğinde, üretimin başladığı 2005 yılından
itibaren ürün nakit akışının negatif değerleri ifade ettiği, 2006 ve 2007
yıllarında ise daha da kötüleştiği görülmektedir. Bu bağlamda 2005 yılında –100 olan ürün nakit akışı
endeksinin 2006 yılında –1.426’ya,
2007 yılında ise –1.618’e
düştüğü gözlenmektedir. k) Özkaynakların Kârlılığı
ve Yatırım Hâsılatı (1) Yerli üretim dalının tüm
faaliyetlerini içeren özkaynakların karlılığı endeksi 2005 yılında –100, 2006 yılında –210,
2007 yılında ise –28
olarak gerçekleşmiştir. l) Büyüme (1) Yerli üretim dalının
aktiflerindeki gelişim incelendiğinde 2005 yılında 100 birim olan yerli
üretim dalı aktifleri endeksinin 2006 yılında 93’e gerilediği, 2007 yılında
ise 76 olarak gerçekleştiği görülmektedir. m) Sermaye Artışı (1) Yerli üretim dalının özsermaye endeksi
incelendiğinde de 2005 yılında 100 birim olan endeksin, 2006 yılında 79’a,
2007 yılında ise 73’e gerilediği gözlenmektedir. (2) Özsermayede görülen reel gerileme, incelenen
dönemde yerli üretim dalının gördüğü zararın özsermayeüzerindeki yıpratıcı etkisine işaret
etmektedir. n) Yatırımlardaki Artış (1) Yerli üretim dalı tarafından 2005
yılının incelenen dönemi ile 2007 yılının ele alınan dönemi arasında herhangi
bir tevsi veya yenileme yatırımı yapılmamıştır. Ekonomik göstergelerin
değerlendirilmesi MADDE 49 – (1) Yerli üretim dalının zarar
inceleme dönemi ekonomik göstergelerinde yapılan zarar incelemesinde, tüm
zarar faktörleri ayrı ayrı incelenmiş,
ancak değerlendirme zarar faktörlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesiyle
yapılmıştır. (2) Ölçeğe göre artan getiri koşulları
sayesinde üretim ölçeğinde 2005 yılından itibaren görülen artış yerli üretim
dalının maliyetlerinin de düşmesini sağlamış, maliyetlerdeki bu gerileme yurt
içi fiyatlara da bir ölçüde yansıtılabilmiştir. Bununla beraber,
sübvansiyonlu ithalattan kaynaklanan haksız rekabet ve fiyat baskısı
nedeniyle yerli üretim dalının maliyetlerini daha da alt düzeylere
indirebilecek üretim ölçeğine ulaşamadığı anlaşılmaktadır. Bu durum yerli
üretim dalının maliyetlerini makul düzeylere çekmesine fırsat tanıyacak
büyüklüğe ulaşmasının mevcut şartlarda mümkün olmadığına işaret etmektedir.
Ayrıca, aynı nedenle yerli üretim dalının yurt içi fiyatlarının
maliyetlerinin altında seyretmeye devam etmesi de toplam ve birim zararın
sürmesine yol açmaktadır. (3) Öte yandan, yerli üretim dalının
tüm faaliyetlerini kapsayan aktif büyüklüğü, sermaye hasılatı, özkaynak kârlılığı, özsermaye artışı
gibi göstergelerinde görülen olumsuz tablonun, yerli üretim dalı farklı
ürünlerde de faaliyet gösterdiği için doğrudan söz konusu sübvansiyonlu
ithalat ile ilişkilendirilmesi doğru olmamakla birlikte, ilgili ürünün
kârlılığında devam eden olumsuzlukların da yerli üretim dalı genelinde
yaşanan gerilemede payı olduğu açıktır. (4) Ekonomik göstergelerinde yaşanan
söz konusu olumsuz gelişmeler ışığında, yerli üretim dalının soruşturmaya
konu ürün ile ilgili faaliyetlerinde ciddi sorunlar ile karşı karşıya olduğu
anlaşılmaktadır. (5) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından gerek
nihai bildirim öncesinde gerekse nihai bildirim sonrasında sunulan görüşlerde
yerli üretim dalının üretim, yurt içi ve yurt dışı satışlarının ciddi şekilde
arttığı, bu durumun yerli üretim dalının zarar görmediğinin ispatı olduğu
dile getirilmiştir. Bununla beraber, daha önce de ifade edildiği gibi yerli
üretim dalı tarafından söz konusu maddenin üretimine 2005 yılının son
çeyreğinde başlanmıştır. Bu dönemde gerçekleştirilen üretimin deneme
mahiyetinde olduğu gerek rakamlardan gerekse yerli üretim dalının
ifadelerinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, tüm yıla tamamlandığında dahi baz yıl olan 2005 yılının verilerinin
sağlıklı bir karşılaştırmaya imkan vermediği açıktır. (6) Yerli üretim dalının üretiminde,
2005 yılının baz yılı etkisi dışında bir artış olduğu
da gözlenmektedir. Bununla beraber, tek başına üretimdeki artışın zararın
gerçekleşmediğine dair bir kanıt olarak kabul edilmesi de mümkün görünmemektedir.
Yerli üretim dalı, pek çok sektörde olduğu gibi üretime başladıktan sonra
üretim ölçeğini belirli bir noktaya getirmeye çalışmıştır. Bu noktada önemli
olan husus üretim ölçeğinin yükseltilmesi aşamasında yerli üretim dalının ne
tür bir maliyetle ve ne tür rekabet koşullarıyla karşılaştığının tespit
edilmesidir. Bu bağlamda, üretim verilerinin yanı sıra diğer ekonomik
göstergelerin de birlikte değerlendirilmesi zararın tespitinde önem
taşımaktadır. Bu nedenle, üretim artışına atıf yapılarak yerli üretim dalında
zararın oluşmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. (7) Satış miktarındaki ciddi artışla
ilgili olarak da baz yıl
etkisinin görüldüğü anlaşılmaktadır. 2006 –2007 arasında gözlenen artış ise
daha önce yurt içi üretimi olmayan bu maddenin yerli üretiminin devreye
girmesiyle birlikte yerli üretim dalının yurt içi piyasadan daha fazla pay
almaya başlamasıyla açıklanmaktadır. 2007 yılında üretim ölçeğinin artmasıyla
birlikte ihracata yönlendirilen üretim miktarı da artmıştır. Gerek üretim
gerek satışlardaki artış gerekse yerli üretim dalının diğer göstergeleri
değerlendirilirken yerli üretim dalının yeni kurulmakta olan bir üretim dalı
olduğu göz ardı edilmemelidir. Satışlardaki artışın zararın oluşmadığına dair
bir gösterge olup olmadığı ancak satış fiyatlarının, maliyetlerin ve
sübvansiyonlu ithalat nedeniyle karşılaşılan adil olmayan rekabet
koşullarının etkileri bütünlük içinde değerlendirildiğinde anlam kazanmaktadır. (8) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından dile
getirilen bir diğer iddia ise yurt içi birim fiyatlardaki gerilemenin
maliyetlerdeki gerilemeden kaynaklandığı, Hindistan menşeli ithalatın ortalama
birim fiyatlarında 2006 –2007 döneminde artış olduğu yönündedir. (9) Yerli üretim dalının birim sınai ve ticari maliyetlerinde özellikle
2006 –2007 döneminde ciddi bir iyileşme gözlenmekle birlikte halen satış
fiyatlarının maliyetlerin altında seyrettiği görülmektedir. Nitekim birim
karlılık göstergeleri negatif konumunu korumasına rağmen maliyetlerdeki
iyileşmeye paralel olarak olumlu bir seyir izlemiştir. Ancak üretim ve satış
hacminin artmasına paralel olarak toplam karlılıkta ciddi bir bozulma söz
konusudur. Maliyetlerdeki iyileşmenin satış fiyatlarına yansıtıldığı buna
karşılık sübvansiyonlu ithalattan kaynaklanan haksız rekabet nedeniyle yerli
üretim dalının üretim ölçeğini artırmakta zorlandığı, bunun neticesinde de
maliyetlerini gereken düzeye indiremediği anlaşılmaktadır. Bu durum, satış
fiyatlarının maliyetlerin üzerine bir seviyede belirlenebilmesine de engel
olmuştur. (10) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından stokların
düştüğü vurgulanarak, bu durumun zararın gerçekleşmediğine işaret ettiği
ifade edilmiştir. (11) Stok verileri endekslenirken,
yukarıda daha önce ifade edildiği üzere 2005 yılının son dönemine ilişkin
stok miktarlarının tüm yıla oranlanması yoluna gidilmiştir. Bununla beraber,
2005 yılında gerçekleştirilen üretimin deneme mahiyetinde olduğu da göz önüne
alındığında yeni üretime başlayan bir işletmenin üretimini kolaylıkla satarak
pazara nüfuz edemeyebileceği malumdur. Bu nedenle, 2005 yılında üretime
nispetle satışlar düşük kalmış, stok miktarı da bu nedenle yüksek
seyretmiştir. 2006 yılından itibaren üretim ve satış faaliyetlerinin
normalleşmeye başlamasıyla stok verileri de daha makul hale gelmiştir.
Bununla beraber, 2007 yılında bir önceki yıla göre stoklarda artış olduğu da
gözlenmektedir. Bu durum, satışlardaki artışın üretim miktarındaki artışı
takip edemediğine işaret etmektedir. (12) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından nihai
bildirim sonrasında iletilen görüşlerde Türkiye’de faaliyet gösteren
firmaların isimleri zikredilerek bunlardan sadece bir tanesinin 2005 yılından
itibaren üretime geçtiği, diğer firmanın en az on yıldır faaliyette olduğu
ifade edilmiştir. Aynı görüş nihai bildirim sonrasında gerçekleştirilen dinleme
toplantısında da dile getirilmiş, iddianın müspet bir şekilde ispatlanması
halinde dikkate alınabileceği toplantıya katılan firma temsilcilerine
iletilmiştir. Bununla beraber, kendilerine makul bir süre de tanınmış
olmasına rağmen bu konuda herhangi bir ispatlayıcı bilgi ve belge
sunulamamıştır. Türkiye’de polipropilenden mamul olan filmlerin üretimi uzun yıllardır devam
etmekle birlikte, soruşturma konusu PET filmlerin üretimi 2005 yılının son
döneminden itibaren başlamıştır. Dolayısıyla, tahmin ve duyumlara dayalı bu
iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. (13) Nihai bildirim öncesinde ve
sonrasında dile getirilen bir diğer iddia ise KKO’nun 2006
–2007 döneminde yaklaşık iki kat artmış olmasının zararın oluşmadığına
dayanak teşkil ettiği yönünde olmuştur. Bununla beraber, yeni başlayan
üretimin artması yerli üretim dalının üretim ölçeğini arttırma çabasının bir
ürünüdür. Halen, üretim ölçeği toplam kapasiteye göre düşük seyretmektedir.
KKO verileri incelenirken, sunulan verilerin endeks olduğu dolayısıyla mutlak
kapasite kullanım oranlarını yansıtmadığı dikkate alınmalıdır. (14) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi KKO’nun sektör
için düşük bir düzeyde seyretmesinden kaynaklanan zararın Anlaşmanın 15.5 maddesi çerçevesinde sübvansiyonlu
ithalata atfedilemeyeceğini öne sürmüştür. Bununla beraber KKO’nun sektör
için düşük sayılabilecek bir seviyede olmasının nedeni bizatihi sübvansiyonlu
ithalatın kendisidir. Soruşturma konusu üründe adil fiyat rekabeti oluşumunu
engelleyen sübvansiyonların varlığı nedeniyle birim zarar koşulları devam
ederken yerli üretim dalının üretim ölçeğini daha da artırması beklenemez. (15) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından üretim
artarken istihdamın düştüğü, dolayısıyla bu iki veri arasında bir ilişki
olmadığı da öne sürülmüştür. (16) Ekonomik göstergeleri incelenen
yerli üreticinin üretime başlamasını müteakip sübvansiyonlu ithalattan kaynaklanan
haksız rekabetle karşılaştığı, üretimde ölçeğe göre artan getiri
koşullarından yararlanabilmek için üretimini artırarak maliyetlerinde
iyileştirmeye gittiği anlaşılmaktadır. Toplam üretim kapasitesinin çok düşük
bir kısmının kullanılıyor olması nedeniyle kullanılan işgücünde de kısıntıya
gidildiği anlaşılmaktadır. Bu durum aynı zamanda yerli üretim dalının
başlangıçta planladığı üretim ölçeğini yakalayamadığını ve bu nedenle
istihdam seviyesini düşürmek zorunda kaldığını da göstermektedir. (17) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından
ücretlerdeki gerilemenin kaynağının istihdamdaki gerileme olduğu da iddia
edilmiştir. Bununla beraber, incelenen veriler aylık ortalama kişi başı
ücretler olduğundan bu iddia gerçeği yansıtmamaktadır. (18) İşbirliğine gelen üretici/ihracatçıların
Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından finansal maliyetlerde 2006 yılında
yaşanan artışın toplam birim ticari maliyet üzerinde zikredilen ölçüde etkisi
olamayacağı da öne sürülmüştür. Buna karşılık yapılan incelemede
hesaplamalarda bir sorun olmadığı teyit edilmiştir. Dolayısıyla dile
getirilen bu iddianın müspet bir temele dayanmadığı düşünülmektedir. 2006
yılında finansal maliyetlerin bir önceki yıla göre ciddi düzeyde artmış
olması birim ticari maliyetlerdeki artışın tek nedenidir. Nitekim bu dönemde
gerek birim sınai maliyette gerekse faaliyet
giderlerinde ciddi iyileşmeler de sağlanmıştır. (19) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından karlılıkta
zararın düşmesi şeklinde bir iyileşmenin söz konusu olduğu bu nedenle mevcut
veya olası bir zarardan söz edilemeyeceği de iddia edilmiştir. Bununla
beraber, yerli üretim dalının faaliyete geçtiği dönemden itibaren bilhassa sınai maliyetlerini düşürmeye çalıştığı,
2007 yılı itibariyle de birim ticari maliyetlerindeki ciddi iyileşmeye rağmen
yine de ilgili ürün satışlarından kar edemediği bir gerçektir. Yerli üretim
dalı, daha önce Hindistan menşeli ithalatın ağırlıklı olarak hakim olduğu iç piyasada tutunabilmek için
kar etmekten de vazgeçerek ticari maliyetlerinin altında fiyatlarla kendisine
bir yer bulmaya çalışmıştır. Zarar göstergelerinde görülen iyileşme, yerli
üretim dalının toparlandığına değil maliyetlerindeki tüm iyileştirmelere
rağmen sübvansiyonlu ithalat ile girdiği fiyat rekabetinin önlenemeyen
maliyetine işaret etmektedir. (20) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi nihai bildirim
sonrasında maliyetlerin satış fiyatlarından daha fazla gerilediğini; yerli
üretim dalının ithalatın birim fiyatları artarken yurt içi birim fiyatlarını
düşürdüğünü; yerli üretim dalının fiyatlarını ithalatın fiyatlarına paralel
uyarlamış olması halinde zararın doğmayacağını öne sürmüştür. Buradan
hareketle illiyet bağının tesis edilemediğini savunmuştur. Bununla beraber,
söz konusu temsilcinin yine mutlak fiyat verilerini değil endekslenmiş nispi
verileri karşılaştırarak yanlış sonuçlara ulaştığı anlaşılmaktadır.
Soruşturma konusu ithalatın birim fiyatlarının artmış olması söz konusu birim
fiyatların halen mutlak anlamda yerli üretim dalının yurt içi birim fiyatlarının
altında seyrettiği gerçeğini değiştirmemektedir. (21) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi, karlılıkta görülen
iyileşmeye rağmen nakit akışının nasıl bu kadar bozulmuş olabileceğinin açıklanmasını
da talep etmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, nakit akışı hesaplanırken
toplam ürün amortismanı ile toplam ürün karı dikkate
alınmaktadır. Karlılıktaki cari iyileşme birim karlılık için geçerlidir.
Toplam zarar üretim ve satış hacminin artmış olmasına bağlı olarak 2007
yılında bir önceki yıla göre artmıştır. Ürün amortismanında reel anlamda görülen gerilemeye
rağmen toplam zarardaki bu artış nedeniyle ürün nakit akışı da bozulmuştur. (22) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi son olarak özkaynak karlılığının
iyileştiğini, mevcut olumsuz tablonun Hindistan menşeli sübvansiyonlu
ithalattan kaynaklanamayacağını öne sürmüştür. Buna karşılık, özkaynak karlılığının
sadece soruşturma konusu ürün üretimine ilişkin değil, yerli üretim dalının
diğer tüm faaliyetlerini de içerdiği unutulmamalıdır. DÖRDÜNCÜ KISIM Sübvansiyonlu
İthalat ile Zarar Arasındaki Nedenselliğe İlişkin Belirlemeler Sübvansiyonlu ithalatın etkisi MADDE 50 – (1) Soruşturmaya konu ithalatın
2005 yılında % 34 olan genel ithalat içerisindeki payının 2006 yılında
%26’ya, 2007 yılında ise %24’e gerilediği görülmüştür. Aynı dönemde birim
fiyatlar ise dalgalı bir seyir izlemiş, soruşturma döneminde 2005 yılına göre
hafif bir artış göstermiştir. (2) İşbirliğine gelen
üretici/ihracatçıların Hindistan’da yerleşik temsilcisi tarafından Hindistan
menşeli ithalatın birim fiyatlarının 2006 –2007 döneminde artmış olmasına
rağmen yerli üretim dalının yurt içi satış fiyatlarını düşürdüğü, bu durumun
zararın kaynağının Hindistan menşeli ithalat olamayacağının kanıtı olduğu
iddia edilmiştir. Fiyatlardaki gerilmenin kaynağı olarak da hammadde
fiyatlarındaki gerileme gösterilmiştir. (3) Yerli üretim dalı soruşturma
konusu ürünü üretmeye başladığı 2005 yılının son döneminden itibaren
Hindistan menşeli sübvansiyonlu ithalatın yarattığı haksız rekabet
koşullarıyla mücadele etmektedir. Üretim ölçeğinin artmaya başlamasıyla
birlikte ölçeğe göre artan verimlilik koşulları sağlanmış, birim sınaî ve
ticari maliyetlerde ciddi iyileştirmeler gerçekleştirilmiştir. Buna karşılık,
Hindistan menşeli sübvansiyonlu ithalattan kaynaklanan haksız rekabet
koşulları üretim ölçeğinin optimum oranda
artırılmasına engel olmuş, bu durum maliyetlerin gerektiği ölçüde
düşürülmesine imkan sağlayacak seviyede bir üretim ölçeğine ulaşılmasını
imkansız kılmıştır. Netice olarak yurt içi birim satış fiyatlarının birim
ticari maliyetler üzerine çıkartılması mümkün olamamıştır. (4) Yerli üretim dalının ilgili üründe
üretime başladığı 2005 yılının son döneminden itibaren Hindistan menşeli sübvansiyonlu
ithalat ile girişilen fiyat rekabeti üründen kar edilmesini sağlayabilecek
makul bir kar marjının yurt
içi birim fiyatlara yansıtılmasını engellemiştir. Bunun neticesi olarak da
üretimin başladığı 2005 yılının son döneminden beri devam eden ürün zararı
tersine çevrilememiştir. Hindistan menşeli sübvansiyonlu ithalatın birim
fiyatlarındaki artışa rağmen fiyat baskısının devam ediyor oluşu da zararın
süreceğine işaret etmektedir. (5) Soruşturma döneminde Hindistan’da
yerleşik işbirliğine gelen üretici/ihracatçı firmaların değişik oranlarda sübvansiyondan
yararlandıkları tespit edilmiştir. Bu durum, bu üretici/ihracatçıların yerli
üretim dalı ile giriştikleri rekabette ciddi bir maliyet avantajına sahip
olduklarını, yurt içi piyasada Hindistan Hükümeti tarafından çeşitli
programlar aracılığıyla sağlanan sübvansiyonlardan kaynaklanan haksız rekabet
koşullarının yerli üretim dalı için katlanılmaz boyuta geldiğini göstermektedir.
Nitekim tüm maliyet düşürücü gelişmelere rağmen, yurt içinde yaşanan haksız
fiyat rekabeti yerli üretim dalının ilgili üründe kar etmesine engel
olmaktadır. (6) Soruşturma
kapsamında elde edilen bulgular ve yapılan değerlendirmeler neticesinde
Hindistan menşeli ithalatın sübvansiyonlu olduğu ve bunun sonucunda ortaya
çıkan haksız rekabet koşulları nedeniyle yerli üretim dalının ekonomik
göstergelerinde ciddi olumsuzluklar yaşandığı anlaşılmış, yerli üretim
dalında görülen zarar ile Hindistan menşeli sübvansiyonlu ithalat arasında
bir illiyet bağının bulunduğu tespit edilmiştir. Diğer unsurlar MADDE 51 – (1) SRF firmasının Türkiye’de
yerleşik temsilcisi tarafından söz konusu ürünün üretiminde bir takım
teknolojik gelişmeler olduğundan bahisle yerli üretim dalının bu gelişmeleri
takip edemediği bu nedenle zararın önlenemediği iddia edilmiştir. (2) Yerli üretim dalının üretime 2005
yılının son aylarında başladığı bilinmektedir. Sektörde kullanılan makine ve
teçhizatın ortalama kullanım ömrünün 19 yıl olarak kabul edildiği de göz
önüne alındığında bahse konu üründe yerli üretim dalının üretim
teknolojisinin son derece modern olduğu anlaşılabilir. Yerli üretim dalı
nezdinde gerçekleştirilen yerinde doğrulama soruşturmasında da modern üretim
koşulları yerinde müşahede edilmiştir. Dolayısıyla dile getirilen bu iddia
gerçeği yansıtmamaktadır. (3) SRF firmasının Türkiye’de yerleşik
temsilcisi tarafından dile getirilen bir diğer iddia ise 2008 yılının son döneminden
itibaren Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değer kaybının ithalatı
güçleştirdiği, bu durumun soruşturma konusu ürünün sübvansiyonlu ithalatına
karşı önlem alınmasını gereksiz kıldığı yönünde olmuştur. Soruşturma dönemi
haricinde gerçekleşen bu gelişmeyle ilgili olarak bir değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir. Üçüncü ülkelerden ithalat MADDE 52 – (1) Üçüncü ülkeler menşeli
ithalatın 2004 –SD arasındaki dönemde büyük bir değişiklik göstermediği 2005
yılındaki düşüş haricinde ithalat içi payını da koruduğu görülmektedir. Buna
karşılık bahse konu ithalatın birim fiyatları incelendiğinde Hindistan
menşeli soruşturma konusu ürünün ortalama birim fiyatlarına göre çok yüksek
düzeylerde seyrettiği gözlenmektedir. Bu tespitler ışığında, üçüncü ülkeler
menşeli ithalatın yerli üretim dalının zarara ilişkin olumsuz göstergelerinde
pay sahibi olmadığı düşünülmektedir. (2) Nihai
bildirim sonrasında işbirliğine gelen üretici/ihracatçıların Hindistan’da
yerleşik temsilcisi tarafından soruşturma dönemi olan 2007 yılında Hindistan
menşeli ithalat bir önceki yıla göre gerilerken üçüncü ülkeler menşeli
ithalatın arttığı öne sürülmüş, bu durumun illiyet bağının oluşmadığına kanıt
teşkil ettiği öne sürülmüştür. Buna karşılık üçüncü ülkeler menşeli ithalatın
ortalama birim fiyatlarının Hindistan menşeli ithalatın birim fiyatlarının
%71 oranında üzerinde seyretmesi bu ithalatın yerli üretim dalının fiyatları
üzerinde olumsuz bir etki göstermediğinin işaretidir. Dolayısıyla öne sürülen
bu iddia gerçeği yansıtmamaktadır. İthalatçılar tarafında dile
getirilen hususlar MADDE 53 – (1) Hindistan menşeli soruşturma
konusu ürünün ithalatçıları tarafından yerli üretim dalının “ısıl yapışabilirlik”
ve “matlık” özelliği bulunan PET filmler ile 10 mikron ve altındaki
filmleri, “koronalı” PET filmler ile mat/gold/milky white metalize filmleri
üretemediği öne sürülmüştür. Ayrıca yerli üretim dalının tedarik hızının
yetersiz olduğu ve müşterilere teknik servis sağlanmadığı da iddia
edilmiştir. (2) Yerli üretim dalı nezdinde
gerçekleştirilen yerinde doğrulama soruşturması sırasında yukarıdaki iddialar
firma temsilcilerine sorulmuştur. Alınan yanıtlarda yerli üretim dalının
yukarıda zikredilen tüm ürün tiplerini üretebildiği, hali hazırda sadece mat
filmlerin talep yetersizliği nedeniyle üretilmediği belirtilmiştir. Tedarik
hızıyla ilgili olarak yurt içinde yerleşik bulunmaları nedeniyle tedarik
hızlarının çok yüksek olduğu, müşterilere teknik servis sağlamak üzere firma
içinde özel bir birimin faaliyette bulunduğu belirlenmiştir. (3) Öte yandan, metalize iplik
üreticisi bazı ithalatçılar tarafından gerek nihai bildirim öncesinde gerekse
nihai bildirim sonrasında boyalı metalize PET filmlerin yerli üretim dalı
tarafından üretilemediği ifade edilerek bu ürün tiplerinin olası bir
sübvansiyona karşı kesin önlemin kapsamı dışında tutulması talep edilmiştir. (4) 12 mikron kalınlığındaki metalize PET
filmler rotogravür makinelerinde
boyalı reçine ile kaplanarak ek bir işleme tabi tutulmakta, böylelikle metalize iplik
üretimine uygun hale getirilmektedir. Yerli üretim dalından konuya ilişkin
olarak alınan görüşte kendilerinin bu ilave işlemi yapmadığı belirtilerek
yukarıda açıklanan kaplama işlemini gerçekleştirerek bahse konu ürün
tiplerini üreten yerli işletmelerin bulunduğu ifade edilmiştir. Bununla
beraber, yerli üretim dalı, bahse konu ürünün kullanıcıları ile boyalı reçine
tedarikine ilişkin olarak işbirliği yapılması halinde ilgili ürünü üretebileceğini
de belirtmiştir. Bununla beraber, yerli üretim dalı tarafından bu ürün tipini
ürettiği beyan edilen yerli üreticilerden biriyle temasa geçilerek konuya
ilişkin görüşleri sorulmuştur. (5) Firma tarafından verilen yanıt
incelendiğinde Türkiye’de metalize PET filmleri metalize iplik
üretimine uygun hale getiren çok sayıda işletmenin faaliyette olduğu
anlaşılmıştır. Söz konusu firmanın bahse konu tipleri üretme kapasitesinin
bulunduğu ve hâlihazırda bu tipleri üreterek yurt içinde çeşitli müşterilere
tedarik ettiği de tespit edilmiştir. (6) Nihai bildirimde de yer alan bu
tespitlere metalize iplik
üreticisi firmalar tarafından itiraz edilmiştir. Bahse konu ürün tipinin
sadece üretici firmanın kendi talebini karşılayacak kadar üretilebildiği,
talebin yoğun olduğu dönemlerde dışarıya mal tedarik edilmediği, ürün
kalitesinin yetersiz olduğu, ihtiyaç halinde talep edilen miktarda ürün
tedarikinin mümkün olmadığı ve ürün fiyatının da pahalı olduğu öne
sürülmüştür. (7) Görüşleri sorulan ilgili yerli
üreticinin sunduğu belgeler incelendiğinde ilgili ürün tipinde Türkiye
tüketimini karşılayacak üretim kapasitesine sahip olduğu ve bahse konu ürünü
yurt içindeki müşterilerine tedarik ettiği anlaşılmıştır. Firmanın satış
fiyatlarının ise sübvansiyonlu ithalatın fiyatlarıyla karşılaştırılması doğru
değildir. Hindistan menşeli ürünlerin yerli üretim dalının fiyatlarına göre
uygun olmasının öncelikli nedeni Hindistan Hükümeti tarafından sağlanan sübvansiyonlardır.
Dolayısıyla bahse konu üründe sübvansiyonlu ithalattan kaynaklanan haksız bir
fiyat rekabetinin olduğu da göz ardı edilmemelidir. (8) Metalize iplik üreticisi ithalatçılar
tarafından dile getirildiğinin aksine Türkiye’de üretiminin olması ve üretimi
yapan firmalarca yurt içindeki müşterilere tedarik imkânlarının da bulunması
göz önüne alınarak, bu ürün tiplerinin olası bir kesin önlemin kapsamı
dışında tutulmasının uygun olmayacağı değerlendirilmektedir. (9) Öte yandan, nihai bildirim öncesinde
ve sonrasında bir ithalatçı tarafından yerli üretim dalının sterilizasyona ve
pastörizasyona uygun PET filmleri yeterli kalitede üretemediği öne sürülerek
yerli üretim dalı yeterli kalitede üretim gerçekleştirene kadar olası bir
önlemin ertelenmesi talep edilmiştir. Söz konusu iddia nihai bildirim
sonrasında gerçekleştirilen dinleme toplantısında da gündeme getirilmiş
konuya ilişkin olarak yerli üretim dalından görüş istenmiştir. (10) Yerli üretim dalı, bahse konu
ürün tiplerinin yerli üretiminin mevcut olduğunu ifade etmiş, söz konusu
tipleri kullanan müşterilerinden ilgili ürünlerin kalite yeterliliğine sahip
olduğuna dair alınan görüşleri Müsteşarlığımız ile paylaşmıştır. Yerli üretim
dalının yeterli kalitede ürün üretebilme yeteneğine sahip olduğu anlaşıldığından
söz konusu ithalatçının talebinin kabul edilmesi uygun görülmemiştir. BEŞİNCİ KISIM Fiyat Taahhüdü
Talepleri Taahhüt talepleri MADDE
54 – (1) Soruşturma
kapsamında işbirliğine gelen SRF Limited ile Ester Industries Limited firmaları fiyat taahhüdünde bulunmak
istediklerini bildirmişlerdir. Ancak, bahse konu fiyat taahhüdü talepleri
genel politika prensipleri çerçevesinde kabul edilmemiştir. ALTINCI KISIM Sonuç Karar MADDE 55 – (1) Soruşturma sonucunda sübvansiyonun,
yerli üretim dalında zararın ve her ikisi arasında illiyet bağının mevcut
olduğu tespit edilmiş olup, İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme
Kurulu’nun kararı ve Bakan’ın onayı ile aşağıda tanımı ve menşei verilen
maddenin Türkiye’ye ithalatında belirtilen oranlarda firma bazında telafi
edici vergi şeklinde kesin önlem yürürlüğe konulmuştur.
(2) Soruşturma kapsamında 27/08/2008 tarihli ve 26980 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin 2008/30
sayılı Tebliğ hükümlerine istinaden alınmış olan teminat şeklindeki geçici
önlem kesin önleme dönüştürülmüş olup, kesinleşen telafi edici vergi Kanunun
14 ve 15 inci maddeleri çerçevesinde tahsil edilir. Kesinleşen telafi edici
verginin daha önce alınan geçici önlemden yüksek olduğu haller için fark
tahsil edilmez, düşük olduğu haller için ise fark geri ödenir. Uygulama MADDE
56 – (1) Gümrük idareleri, iş bu Tebliğin “Karar” matlaplı 55
inci maddesinde gümrük tarife istatistik pozisyon numaraları, tanımı ve menşe
ülkesi belirtilen maddenin, diğer mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla,
serbest dolaşıma giriş rejimi kapsamında ithalatında karşılarında gösterilen
oranlarda telafi edici vergi şeklinde kesin önlemi uygular. (2)
Gümrük idareleri ayrıca, iş bu Tebliğin “Karar” matlaplı 55
inci maddesinde belirtilen geçici önlemleri ilgili madde hükmünde açıklandığı
üzere kesin önleme dönüştürerek tahsil eder. Yürürlük MADDE
57 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE
58 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Dış Ticaret
Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakan yürütür. 22 Mart 2009 PAZAR Resmî Gazete Sayı : 27177 |